8 Temmuz 2012 Pazar

YOLUMUZ SİVAS’A

Bütün gece, belki sabaha kadar davul-zurna şamatası, insan uğultuları. Üstüne yan odada, kalın sesli bir adamın arkadaşına yakınmaları eklenince, uykumuzu hesaplayın. Sonunda sabah oldu. Kırıkkale’liler kusura bakmasınlar, can havliyle fırladık. Pazar sabahı saat sekize geliyor, ortalarda kimseler yok. Şehir akşamdan bu yana daha da kirlenmiş. Ortalık mide bulandırıyor.
Yönümüz Yozgat’a doğru. Yol güzel. Ara ara bozulmalar var. Zararsız. Samsun yol ayırımına, Yağlı’ya yaklaştıkça  Hızlı Tren çalışmaları yoğunlaşıyor. Yer yer, devlet karayolunun yönü değiştirilmiş. Bu noktalarda sıkıntı var.
Yağlı’dan sağa, Yozgat yönüne dönerken, uzakta tepelerin yamaçları ‘’mor alevine kesmiş’’. İddia ediyorum, bu mor yangına az insan tanık olmuştur. Uzaklığı, bu muhteşem güzelliği görüntülememizi engelliyor. Bahar yeni gelmiş Anadolu’mun buralarına. Sapsarı çiçek tarlalarını sağımıza solumuza alıyoruz. Kekik otları farklı bir mora bezenmiş. Enva çiçekler. Yazın boz renklere bürünen dağlar ve düzler, şimdi alabildiğine yeşil. Küçük bir su birikintisi bile çevresinde koyu, taptaze yeşillikler ormanı oluşturmuş. Hızlı Tren inşaatına koşut hızla ilerliyoruz. Hızlı tren belli ki, Sivas’a veya Erzurum’a kadar uzanacak.


Yozgat’a yaklaşıyoruz. Yol giderek daralıp bozulmaya başladı. Otomobilimizin hızı azalıyor.  Önümüzde uzun, hafif eğimle başlayan bir yükselti başladı. Çekişimiz düştü. İkinci vitese kadar düştük.  Hava soğuyor. Camları kapattık. Farkında olmadan zirve yapmışız. Mavi yol tabelasında, ‘’Karasar Geçidi / Rakım : 1950’’ yazıyor. Zirve ve hemen iniş. Yavaş yavaş otomobil toparlandı. Normal hızımızı yapabiliyoruz, derken, yine yol kalitesi düştü.

Yozgat, bizi iSelçuklu tarzında yapılmış Adliye Sarayıyla karşılıyor. Küçük ve temiz
bir şehir, bakımlı. Tatil günü rehavetinde şehre giriyoruz.


Programımızda yol üstü yerleşimleri gezmek olmadığından, Yozgat’ın simgesi Saat Kulesini görüntülüyoruz ve Yozgat’ı geride bırakıyoruz.




Yol düzeldi. Hızla Sivas’a koşturuyoruz. Arazi bahar coşkusuyla bizi selamlıyor. Benzinimiz azalıyor. Gariptir, petroller (benzin istasyonu) şehirlerin giriş-çıkışlarında yoğunlaşmış. Yol boyu gördüğümüz, az sayıda petrollerin markalarını tanımıyorum. Öte yandan, biz de çok acıktık. Öğlene Sivas’ta, köfteci ‘’Kirli Ahmet’’teyiz. Köfteyi düşündükçe iştahım daha da artıyor. Sivas girişinde bir petrol, ters yönde. Geri dönüş alıp arabamızı doyuruyoruz. Full depo, ne olur ne olmaz.
Yolumuzu yeniden çevirip , Erzincan yönüne gidiyoruz. İlk trafik ışıklarından sola, Toptancılar Sitesine giriyoruz. Bir çok meşhur köfteci var. Köfteci Galip, Köfteci Mehmet, Sivas Köftecisi gibi… Köfteci Ahmet, Kirli Ahmet adeta gizlenmiş.
Köfteyi tarif etmem istense, Kirli Ahmet’in köftesi derim. Köfte bu. İri çekilmiş az yağlı kıyma ve tuz. Sanırsınız, biftek ısırıyorsunuz. Izgarada büyük ustalıkla pişirilmiş. Etin suyu köftenin üstünde. Lezzet zirvede. İkramı bol, önce süzme mercimek çorbası, masada çeşit çeşit mezeler, bol köfte.
Köfte Sivas’ta Kirli Ahmet’te yenir. Ülkemizin ünlü gurmecileri  tanırlar, ünlüdür. Ününü de hak etmiştir. İstendiğinde kargoyla da gönderiliyor. Ne olursa olsun, köfte yerinde yenecek. Ustalığı pişirilmesinde. Usta; kısa boylu, sakallı, ocağından ayrılmayan, salonda her yere hakim. Salon mütevazi, usta mütevazi, fiyat da mütevazi bir kişi 12 lira.

O3 Haziran 2012 Pazar

Sivas


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder