3 Kasım 2013 Pazar

KEMALİYE’DEN AYRILDIK


BİR DAHA GELİNCEYE KADAR…

Bu gün Pazartesi, Kemaliye’den mutlu ayrılıyoruz. Mahallemizde komşularımızla vedalaştık, biraz hüzünlü, biraz heyecanlı ayrıldık. Geride bıraktığımız insanlarımız ya akrabalarımız, ya hısımlarımız, ya komşularımız… Ayrılmak hüzün verdi… Yeni bir yoldan İstanbul’a dönüyoruz, Dere Yolu… Uzaktan İliç’i göreceğiz, hep merak ettiğimiz Kuruçay’ı, Refahiye’yi göreceğiz. Erkenden Kemaliye çarşısını geçtik. Yarım depodan fazla yakıtımız var. Daha sonra alırız.


Şirzi Köprüsünü geçerken Kemaliye’nin Fırat’ını son kez görüyoruz. Bağıştaş-İliç arasında da göreceğiz. Bağıştaş Köprülerini geçtikten sonra sağa, Erzincan yönüne dönüyoruz. Kemaliye’ye gelirken soldan, Divriği’den gelmiştik. İliç’e doğru sağ karşımızda, Fırat’ın ötesinde, yüksek yamaçta altın madeni görünüyor.

İliç’i geçtikten bir süre sonra soldan Kuruçay-Refahiye yoluna giriyoruz. Bismillah, yol bozuk. Yeni yol yapımı nedeniyle mevcut yola bakılmamış. Kuruçay solumuzda, tahminimden çok küçükmüş. Çukurlardan kaça kaça, yavaş yavaş gidiyoruz. Bu arada yakıt da hızla tükenmeye başladı. Geçtiğimiz yollarda ve önümüzde akaryakıt istasyonu görünmüyor. Refahiye’ye az kaldı ve ibre kırmızının da altına düştü. Doğa çok güzel, tedirginlikten çevrenin tadını çıkaramıyoruz.



Yollar tenha, yakıt bizi yolda bırakırsa fena olacak. Gelen yok, giden yok. Acele bir köye giriyoruz.
-“Bacım köyde araba var mı? Benzinimiz tükendi de…”
Bir dolu kadın, bu köyde erkek yok mu ne? Araba da görünmüyor!
-“Bugün Pazartesi ‘gişiler’ arabalarıyla Refahiye’ye gittiler.”
-“ ‘Gişiler’ akşam gelince benzini hallederiz. Sofra hazır yemek yiyelim.”
-“Biz İstanbul yolcusuyuz, akşama kadar nasıl bekleriz bacım.”
Karşı yamaçtan yaşlı bir teyze elinde salladığı bidonla ses ediyor.
-“Burda biraz var, herif çoğunu motora koymuş.”
-“ ‘Tezem’ bu az, hem yağ katılmıştır.”
-“Yok yok yağ yok.”
Benzini, kartondan büktüğümüz huniyle depoya koyduk. Teşekkür edip köyden ayrıldık. Bizden çok, köylü bacılarım dertlendi. Bu iyi insanları unutmayacağım.

Refahiye’ye 15 kilometre varmış. Bir otomotivciye telefonla sorduk, “tasalanmayın 45 kilometre daha gider”. Oh… Rahatladık. Karşıda Refahiye göründü. Şimdi de benzinci beğenmiyoruz. Erzincan-Sivas yolunda işlek bir akaryakıt istasyonundan yakıt deposunu tıka-basa doldurduk. Refahiye’de görmemiz gereken kimseleri de gördük. Hızla Sivas yönüne yöneldik. Dere Yolundan İstanbul’a…




Önümüzde Suşehri, Koyulhisar, bunlar Sivas’ın ilçeleri. Sivas’ı pas geçtik, aşağıda kaldı. Yönümüz Amasya… Reşadiye, Niksar, Erbaa… Amasya’nın yoğun yerleşimi Yeşilırmak’ın bu yanında, karşı tarafta tarihi konaklar, kral mezarları, taa zirvede Kale. İki yaka köprülerle bağlanıyor. Amasya büyük şehir gibi, kalabalık, omuz omuza… Trafik yoğun, otoparklarda yer yok.  Parktan çıkan arabanın yerine konuşlandık.  Yol kenarına şık şık kafeler sıralanmış. Birine çöktük. Bir şeyler atıştırdık, çay içtik, dinlendik. “Yolcu yolunda gerek”. Köprüyü geçtik, az sonra Suluova’dayız. Samsun kavşağından Merzifon.   


Merzifon’da konaklamayı planladık. Otel arıyoruz. Trafiğin tenha olduğu bir yer bulsak, durup otel soracağız. Mümkün değil. Bırakın oteli, Merzifon’u bile doğru düzgün göremedik. Biraz kızgın, biraz çaresiz, Merzifon’u Gümüşhacıköy’e doğru çıkıyoruz. Osmancık’ı geçiyoruz. Dereyolu demelerinin nedeni şimdi anlaşılıyor, derin bir vadinin içine girdik. Gün erken kavuştu.


İlk kez geçtiğim bu yolda geceye düşmek hiç hoş olmadı. Zaten, Kuruçay yolu iyice yordu… Üstüne üstlük yol çalışması da var. 10 km git sağ servis yolu, 15 km git sol servis yolu…  Trafik çok yoğun. Ağır araçların ardı kesilmiyor. Yol üstünde konaklayacak düzgün bir yer bulamıyoruz.  


Tosya’yı, Ilgaz’ı dışarıdan geçiyoruz. Kurşunlu, İsmetpaşa’dan sola, Gerede’ye varıyoruz. Gün aydınlandı. Anadolu Otoyolu ve ilk başlama noktasındayız, İkinci Boğaz Köprüsü.

Bitti…
Hoşça Kalın…

 
Haziran / 2012
İstanbul

(2.-3.-7.-8.-9. fotoğraflar alıntıdır.)

(Bu sitenin işlevi bitti, 90 gün sonra kendiliğinden kapanacaktır.)

 

 

 

 

 

 






6 Ekim 2013 Pazar

KEMALİYE’YE VEDA…


Teleobjektifi İstanbul’da unutmuşum. Bir çok fotoğrafı çekemedim veya çektiklerim istediğim gibi olmadı. Uzak çekimlerin hiçbiri olmadı.

Kadın bisikletçi, Apçağa yolunda bir nokta gibi duruyor. Gücü yetmediği için tükenmiş, yarış dışı kalmış. Az sonra, sporcu kadını jandarma Kemaliye merkeze götürecek. Yarış parkuru boyunca belli noktalarda sağlık ekipleri hazır değil. Buna karşın, protokolu korumak için Erzincan’dan bir dolu polis gelmiş.


Parkur çok berbat. Hele Bahçe Deresi’nden Bahçe Mahallesi’ne doğru, bırakın bisiklete binmek, yürümek mümkün değil. Komsergilin evin dibinde yürüyen sporcu, bisikleti taşımak zorunda kalmış. Az geride Titizgilin bağın duvarı göçmüş, yolu tamamen kapatmış. Sporcular zorlukla taş yığınlarını aşıyorlar.


Bisikletçi düze çıktı, rahatladı. Dereden buraya kadar taşıdığı bisiklete sonunda bindi. Arkada Değirmencigilin evi.

Mahallemizin meydanı düzenlenmiş. Belediye kendince bir şeyler yapmış, yerler kitli-taş. Nerde bizim “rıhtım” yollarımız. Meydanımızı seki seki yapmışlar. Yolla düz olan Sehergilin evinin önüne, koca duvar kondurmuşlar. Komsergilin evi sanki dipte kaybolmuş.


Bisikletçi Emingilin evinin önünden geçiyor. Az sonra, Çelikmen’lerin önünü dönecek. Ardından diğer bisikletçiler gelecek. Geçen yıllarda daha çok sporcu katılıyormuş. Giderek sayıları düşmüş. Organizasyon Komitesinin tarihi değiştirmesi, daha da ileri tarihlere ötelemesi etken olmuş. Dünyada bu tip organizasyonlar ciddiye alınıyor. Ayrıca, organizasyona bürokratlar karışmıyor, üstlerine düşeni yapılıyorlar ve kenara çekiliyorlar. Organizasyon o işin uzmanlarına kalıyor. Uzmanlar, alınlarının akıyla beceriyorlar.





Apçağa yolundaki kadın bisikletçiyi öncekinden daha net çekebildim. Diğeri kadar zorlanmıyor. Biraz sonra değirmenin oradan köprüyü geçecek ve sonra zorlu patikayı geçecek. Önümüze geldiğinde hiç de yorulmuşa benzemiyordu. Makyajı dahi bozulmamış, oldukça şık. Bir avuç Bahçeli, var gücümüzle alkışladık.


Diğer kadın bisikletçi de mahallemizden geçiyor. Onu da alkışlıyoruz. Biraz ürkek görüntüsü var. Aşağı Mahalleye doğru gözden kayboldu.



Bir başka bisikletçi daha göründü. Fotoğrafları Çelikmenlerin evin karşı köşesinden çekiyorum. Bisikletçiyi alkışlarla uğurladık. Bundan sonrası rahat, 10 dakikaya kalmaz Eğine varırlar. Dileriz önümüzdeki yıllarda yabancı, yerli çok sayıda bisikletçi katılır. Sağolsun Ferudun Çelikmen…

 

Bir başka bisikletçi daha göründü. Fotoğrafları Çelikmenlerin evin karşı köşesinden çekiyorum. Bisikletçiyi alkışlarla uğurladık. Bundan sonrası rahat, 10 dakikaya kalmaz Eğine varırlar. Dileriz önümüzdeki yıllarda yabancı, yerli çok sayıda bisikletçi katılır. Sağolsun Ferudun Çelikmen…




Bir ara Çevlik’teki kaymakamlık lojmanına doğru indik. Belki bir şeyler görürüz. Maalesef hiçbir şey göremedik. Elimizde yazılı bir şenlik programı yok. Lojmana giderken, Bahçe Deresinin üstündeki eski köprüyü görüntüledim.


İlk kez cirit oyunu izleyeceğim. Keban Baraj Gölü olarak anılan Fırat’ın suyu azalınca geniş alanlar ortaya çıkıyor. Sular yükselince bu alanlar suyun altında kalıyor. Şirzi’ye giderken sağdan düzlüğe iniyoruz. Yeni açılmış. Kalın bir toz tabakasıyla örtülü yoldan zorlukla cirit alanına ulaştık. Bir dolu araba, düzen yok, karmakarışık. Sıcak, toz çok berbat. Bata çıka, güneşin altına konulmuş üç beş plastik sandalyeye çöktük. Güneşin altında, toz bulutları içinde cirit oyunu izleyeceğiz. Tribün kurulamaz mıydı? Üstüne de şöyle bir gölgelik…
 
Cirit sahasını ara ara arazöz suluyor.  Lakin, hemen kuruyor. Cirit oyuncuları, oyuna ısınıyorlar. Atların nallarından kalkan toz bulut olarak yükseliyor. Fazla dayanacağımızı sanmıyorum.
 


Giderek kalabalık çoğalıyor. Daha çok aileler geliyor. Çoluk çocuk, genç yaşlı seyirciler ağaççıkların altına sığınıyorlar. Herkes ayakta. Oturmak için bir karış yeşillik yok.
Cirit oyununun beni bu denli heyecanlandıracağını düşünmemiştim. Biliyor musunuz, ciritin diğer adı Çavgan. Cirit gerçekten bir Türk oyunu. Osmanlı’da savaş oyunu olarak kabul edilmiş. Ancak, tehlikeli olduğu gerekçesiyle 1826’da II.Mahmut tarafından yasaklanmış. Son yıllarda Söğüt, Kars, Erzurum ve Bayburt’ta oynanıyormuş. Kayıtlarda Erzincan geçmemesine rağmen, Kemaliye’de seyrettiğimiz Erzincan Cirit Takımı.
Önceden cirit oyunu izlemediğim ve kurallarını bilmediğim için, takımın başarısını takdir edecek durumda değilim. Kesin olan bir şey varsa, o da çok heyecanlandığımdır. İnsanın bedensel güç üstünlüğüne dayalı oyunlardan hoşlanmıyorum. Oysa, cirit oyunu kıvraklık, zarafet ve zekâ gerektiriyor. Zevkle izliyoruz. Bir de sahanın tozu olmasa.
 
 

Bayrak ve kulüp flamalarıyla takım sahaya çıktı. Seremoni bayağı görkemli oldu. Kemaliye Belediye Başkanı eski bir cirit oyuncusuymuş. Kendisi takımda yerini aldı. Atları şöyle bir koşturdular. Oyun gecikince atlar huysuzlandı. Bu koşturma atları rahatlattı.

 
 
 
Takım kaptanı başta, izleyiciler selamlandı. Bizim duyamadığımız konuşmalar oldu, sporcular tanıtıldı. Saha tozlu ve sıcak olduğu için olacak, Belediye Başkanından başka protokol yoktu.
 

Cirit oyunu başladı. Cirit oyununda en önemli oyuncu atlar. Atlar hem eğitimli, hem dizgine gelmeyecek kadar dik kafalılar. Sürekli huysuzlanıyorlar. Biniciler atları çok büyük ustalıkla kontrol ediyorlar. Oyun özet olarak şöyle: bir bölük atlı sahanın bir ucunda, diğer atlılar sahanın karşı ucunda konuşlanıyorlar. Buralara kale diyorlar. Kaleden bir atlı diğer kaleye doğru atını

dört nala sürüyor, kaleye ciritini atıyor. Buraya kadar kımıldamayan diğer atlılardan biri, gelen atlıyı kovalıyor. Yol boyunca ciriti isabet ettirmeye çalışıyor. Kaleye vardığında isabet ettiremezse, ciritini kaleye fırlatıyor. Sürekli tekrar edilerek oyun sürüyor. Toz nedeniyle, sonunu getiremeden ayrıldık. Oyunun ayrıntılarını bilmiyorum. Bildiğim, oyun heyecanlı ve coşkulu…

 

Dilerseniz Kemaliye’deki 22 günlük serüvenimizin öyküsünü burada bitirelim. Önümüzdeki son yazımızda dönüş yolculuğumuzu anlatacağız.

 

Niyetimiz kimseyi kırmak veya incitmek değildi. Bilmeden bir kusurumuz olduysa özür dileriz. Affedin lütfen.

 

Haziran / 2012

Kemaliye

 


 

 

 

 

 

 
 
 
 
 
 

21 Eylül 2013 Cumartesi

KEMALİYE’DE DEĞİŞİM ZAMANI


Atladık arabalara, doğru Şirzi Köprüsü... Şirzi Köprüsü’nden veya Taş Yolu’ndan izleyeceğiz. Başından beri aklımda. Yeri gelmişken aklımdakini irdelemek istiyorum. Arabalarımızla ne diye Kemaliye’ye geliyoruz ki… Kemaliye’de en çok gelişen ulaşım. Ulaşım önceleri ne kadar kötüyse, şimdi de o kadar mükemmel. Kendi arabamla gidemeyeceğim yerlere, Kemaliye minibüsleriyle, otomobilleriyle ulaşılabiliyorum. İstanbul’dan-Kayseri-Malatya tarikiyle Kemaliye 1300 km.  Yorgunluğa, onca riske değer mi? Uçak, otobüs, tren bizi bekliyor.

Ha… Nerde kalmıştık? Şirzi Köprüsü’nün beri başına vardık, köprünün üstünde kalabalık yok. Herhalde, Taş Yolu’nda izleniyor diye düşündük. Taş Yolu’na giremedik, jandarma astsubayı engelledi, “yasak”. Köprünün üstünden baktık bir şeyler görünmüyor. O sırada Bağıştaş yönünden akrabalarımız geldi;
"Nerden?”
“Sporları izledik. Yukarıda bir düzlük var, oradan rahatça görünüyor. Bitti.”
“Düzlüğü nasıl buldunuz.”
“Kemal biliyormuş, doğru gittik.”

Be gözünü sevdiklerim niçin bir yönlendirme tabelası veya bir görevli koymazsınız? Niçin anons etmezsiniz? Jandarma “yasak” yerine şuradan, şuraya gidin diyemez miydi? Bir dolu emek, kötü bir organizasyon.

Sonraki günlerde de ben gitmedim. Doğa sporlarıyla ilgili tek kare fotoğraf almadım. İki Yol, Bir Su / Kemaliye sitesinin, çoğu Kemaliyeli olmayan binlerce takipçisi var. Tanıtımda neler kaybedildiğini düşünebiliyor musunuz? Biz çabalıyoruz, birileri engel çıkarıyor. Birlikte çalışma yerine cart curt…

Dergilere, internet sitelerine sayısız gezi yazıları yazdım, yazıyorum. Her yazdığım yerin güzelliklerini görür, yazarım. Memleketim olduğu için Kemaliye’nin eksikliklerini yazıyorum. Kendimce ayna tutuyorum, herkes bir sonuç çıkarsın diye. Pek aldıran yok galiba. İstiyorum ki, Kemaliye en mükemmeline layık olsun.

Spor gösterilerini göremedik, dönüyoruz. Oturacağımız, zaman geçireceğimiz, rahat bir sosyal alan yok. Ne yanımıza dönsek itici bakışlar. Büyük şehirlerde bizi şarklıyız diye dışlıyorlar, Kemaliye’ye geliyoruz yabancı muamelesi görüyoruz. Birbirimize yabancılaşmışız. Oysa, biz hemşeriyiz, aynı topraktanız. Köklerimiz aynı. Akrabayız, hısımız, kardeşiz.

Kemaliye özgün dokusunu koruyarak değişim göstermeli. İlgi çekmeli, merak edilmeli. Güzelliğini cazip hale getirmeli. Birbirimizle inatlaşarak çözemeyiz. Akıl akıldan üstündür, müşavere etmeliyiz.

 
23 Haziran 2012 Cumartesi
Kemaliye

 
Not : Fotoğraf özellikle konulmamaıştır.

 
İletişim :  ikiyolbirsukemaliye@yandex.com.tr

 

 

11 Eylül 2013 Çarşamba

KEMALİYE’DE ŞENLİKLER BAŞLIYOR


Sabah bir acele şehre seğirtiyoruz. 23 Haziran Cumartesi, Kemaliye Kültür ve Doğa Şenliklerinin 34’üncüsünün açılışı bugün. Cumhuriyet meydanı olmadığı kadar kalabalık. Belki daha çok kalabalıklar olmuştur, ben görmedim. Kırk yıl önce olağan kalabalıktı. Şimdilerde düşten öte geçmiyor. Kalabalık beni Kemaliye’nin geleceğine umutlandırdı, sevinçliğim.


Kalabalığı gurbetten gelen Kemaliyeliler, sporcular, konuklar ve protokol oluşturuyor. Gözüm Kemaliye’de oturan Kemaliyelileri aradı. Üzgünüm ve maalesef görevli olanların dışında pek ortalarda görünmüyorlar. Bu denli ilgisizlik anlaşılır gibi değil.
 
Az sonra resmi açılış töreni yapılacak. Sabah saatleri olmasına rağmen güneş yakıcı. İnsanlar gölgelik arıyor. Meydana brandadan gölgelik konulmuş. Altına protokol girmiş, halka yer yok. Sıcak kızdırdıkça, tören inadına başlamadı. Bekliyoruz. Brandanın altındakiler, “kardeşim sizlerin burada işiniz ne? Biz bize töreni yaparız, dağılır gideriz” der gibi bizlere bakıyorlar. Her şey protokol için. Protokol da protokol için…
 
Saygı duruşunun ardından İstiklâl Marşımız okundu. Ardından malûm konuşmalar başladı. Konuşmaları fazla uzatmadan bitirdiler.
Ata’mızın  heykeli şimdiki yerine yeni konuldu. Konuyla ilgili duyduklarım beni ve bizimle birlikte Kemaliye’de bulunan bir çok hemşerimizi kahretti. Neler mi oldu? Bir Kemaliyeli olarak utanıyorum, söyleyemem. Dilerim söylenti olmuş olsun… Bir an Kemaliye’yi terk etme hırsına kapıldım. Sonra düşündüm, neden? Bu memleket benim. Korumak, sahiplenmek benim görevim.
 



 
Şehir Kulübü bahçesinde basın toplantısı var. Bahçe hınca hınç doldu. Karşılıklı selamlaşmalar, hal-hatır sormalar… Çaylar dağıtılıyor, insanlar keyifle yudumluyorlar. Hemen yanımızdaki ailelerle muhabbet geliştiriyoruz. Kalabalığın içinde en yabancı benim. Kimseleri tanımıyorum. Bu güzelliğe tanık olmaktan mutluyum.
 

Masanın çevresinde yüksek düzeyde bürokratlar, eski siyasetçiler toplandı. Sığmayanlar ön sıralara oturdular. Konuşmalar başladı. Bir iki sözcükle işin spor kısmını geçiştirdiler. Bol bol siyaset anlattılar. Spora odaklandığımız için konuşmalar sıkıcı geldi. Uzadıkça uzadı. Dinleyiciler arasında konuşulanları paylaşmayacak, desteklemeyecek bir dolu insan var. Onlar buraya spor anlamında gelmişler. Memleketlerindeki bu güzellikleri paylaşmaya gelenler çoğunlukta.
Konuşmacıların arasında tek sporcu, Dr.Ferudun Çelikmen. Doktor AKUT’un kurucularından. Yaşamını mesleğine ve dağcılığa adamış. Kemaliye’yi ne kadar çok sevdiğini yaptıklarıyla kanıtlıyor. Kemaliye kendisine çok şey borçlu. Geniş bir aile çevrem var. Hepsi adına kendisine teşekkür ediyorum.
 
Protokolun konuşmaları bir türlü bitmiyor. Spora dair konuşsalar neyse de… Hep siyaset, hep propaganda… Biraz daha devam ederse, kusura bakmasınlar gideceğim. Neyse ki, söz Dr.Ferudun Beye geçti. Organizasyon adına konuştu. Sonunda, etkinlikler hakkında bilgi almaya başladık.
Etkinlikler boyunca, yazılı programa uyulmadı. Sürekli kaydırmalar yapıldı, iptaller oldu. Bazılarını kaçırdık.
 
Bahçedekilerin arasında bilim insanları da var. Prof.Dr.Ali Demirsoy, kendileri Hacette Üniversitesinde Biyolog’muş. Kemaliye’nin “Yaban Hayatı”nı inceliyormuş. Mütevazı bir görüntü veriyor. Kemaliye’ye katkılarını esirgemeyen Değerli Bilim İnsanımızla gururlandım doğrusu.


 


Sıra geçen yılın bisiklet ödüllerini vermeye geldi. Protokol sırayla ödülleri verdi. Bu arada kargaşa oldu, ödüller biraz arada  kaynadı gibi oldu. Ödül verme sırasında, ödül alan çocuklardan ziyade, ödülleri veren protokol alkış aldı. Yadırgadım..!

 
23 Haziran 2012 Cumartesi
Kemaliye

 
İletişim : : ikiyolbirsukemaliye@yandex.com.tr