29 Ağustos 2013 Perşembe

BAHÇELİLER DÖNÜYOR


Akşam olur tren kalkar garından
Yandım Allah ayrılığın zarından
Kimi yavrusundan kimi yarından
Yine bugün ayrılığın günüdür

ÖNÜMÜZDEKİ YIL YİNE…

Otobüsün etrafı arı kovanı gibi… Bir dolu insan dönüp duruyor. Bavullarını, satın aldıklarını otobüsün kargo dolaplarına yerleştiriyorlar. İşini bitiren şöyle doğrulup çevresine bakıyor. Belki de akıllarından “doyamadan gidiyoruz” diyorlardır.
 
Son söyleşiler yapılıyor.
-“Bizi unutmayın”.
-“İnşallah önümüzdeki yıl buradayız”.
Bir diğeri:
-“Aşk olsun, unutur muyuz”.
-“Hep geleceğiz”.
-“Doyamadan gidiyoruz valla”.
Sürüp gidiyor.
Otobüsler Ziraat’in önünden, Hükümet’in karşından kalkar. Elazığ, Malatya, Erzincan minibüsleri Cumhuriyet Meydanı’ndan kalkıyor.  Kemaliye girişine, Akdere’nin bu yanına bir terminal yapmadılar. Küçük, şirin, özgün mimarimize uygun, ağaçlar arasında olsa... Şehre gelenleri terminal karşılasa. Düşündüğüm yerlere kum depolamışlar, tamirhaneler yapmışlar. Şimdilerde ise TOKİ’ler yapıyorlar. Bir şeye de benzese! Her şehirde aynı TOKİ’ler.  Bizim mimarimizi yok sayıyorlar.
…AYRILIK ZAMANI
 
Pek de güzel oldu da, lakin kısa sürdü.. Gelenler mutlu, Bahçe Mahallesi umutlu… Ayrılıyoruz, burukluk sardı yüreğimizi. Gelişleri fiyakalı olmuştu. Geldikleri gün belediye hariç, her bir kimsenin ilgisini çekmiştik. Yıllardır sesi soluğu çıkmayan Bahçe Mahallesi sesini duyurmuştu. Sevinçliyiz… Çok daha iyi gelişmeler olacak inşallah…
 
Bizim insanlarımız, canlarımız, akrabalarımız, hısımlarımız, komşularımız… Sağolsunlar… Büyük bir fedakârlık gösterdiler, toplu gezimize katılarak ele-güne yüzümüzü ak çıkardılar. Bahçe Mahallesi’nin adını duyurdular.
-“ Nasıl? Memnun musunuz?”
-“Var mı memnuniyetsizliğiniz?”
-“Bundan daha iyisi olamazdı… Sağolun…”
-“Vesile oldunuz bizi getirdiniz, Allah razı olsun…”
-“Yine isteriz.”
Arkadan bir ses,
"benim şikâyetim var”,
“şikâyetlerinizi burada söyleyin, memnuniyetlerinizi İstanbul’da anlatın lütfen… Buyrun dinliyorum”.
“Altı gün çok az oldu. Bir dahakinde daha fazla kalmak istiyoruz.”
Ve bütün yorgunluğumuz bitti, gözlerimiz buğulanırken…
Son bir anı fotoğrafı. Bu fotoğraf bir miladın anısı olacak. Gezimiz önemliydi. İlk olmuştu, son olmayacaktı. Yine geleceğiz. Topluca…
Otobüs kapılarını kapattı. Şoför Murat klaksona bir, bir daha bastı. Ses tüm Kemaliye’de yankılandı. Bahçeliler İstanbul’a dönüyorlar.
Belediyemiz yine duyarsız! Bir güle güle anonsu yapılmadı…
 
Güle güle… Yolunuz açık olsun… Kazasız-belasız yolculuklar…
Yine bekleriz…
 
14 Haziran 2012 Perşembe
Kemaliye
 
 
 
 
 
 
 
 

22 Ağustos 2013 Perşembe

SON HALAY…



Gırnata perde perde yükseldi, coştu… Osman davula hızlıca vurdu… Halay yeniden başladı.

Halaydaki Mehleli kız Turhan’a ayak uydurmaya çalışıyor…

Bahçeli Osman’ın davulunun tok sesi Bahçe bağlarında yankılandı… Bu gece Bahçe’nin gecesi…


Recai abi… Bahçe’nin gelmiş geçmiş en kabadayı adamı. Tanıdığımda genç bir delikanlıydı. Çitil emüyle Recai abinin ilişkileri çok eğlenceliydi. Hala anlatılır. Kendisi mahallemizde sevilir.

Bir de Hocahalamız vardı. Çitil emünün hanımı. Tanıdığımda ikisi de yaşlıydı. Hocahala esprili, nüktedan bir ihtiyardı. Sanki, Osmanlı’dan kalan tek mirastı. Başlığı vardı… Başlığının üstünde sıra sıra altınlar… Altınların sahici olduğu söylenirdi. İkisi de Kayseri de hakkın rahmetine kavuştu. Nur içinde yatsınlar.


Turhan elinde kına tepsisiyle kalakaldı. Temsili gelinle Büşra otantik kıyafetler içinde. Karadeniz yaylalarında, bu tür şenliklerde şehirlerden gelen konuk kadınlar, genç kızlar yerel kıyafetler giyerler. Burada nedense pek giyinmek istemiyorlar.


Bu iki genç kızımız var ya… Hilâl ve Büşra… Büşra üniversitede okuyor, Hilâl lise de. Okudular, büyüdüler hep mahallemizde kaldılar,  ayrılmadılar. İki kızımızla da övünüyoruz...


Hani bir oyun vardır, el çırparken iki yana salınılan oyun... Bu oyunu iyi oynuyor gençler.


Murat… Muhtar babasına göre Kara Murat… Niçin, neden güler !? Yakalayınca ince bir espri hemen güler, bayağı bir düşündükten sonra Murat’ın gülme nedeni ancak anlaşılır. Murat zeki, sevimli bir çocuktur.


Minikabagilin Ayhan… Oyunu annesinden mi öğrenmiş, bilemem..! Hemen her yörenin halk oyunlarını, karşılıklı oyunlarını seyrettim. Onca iyi oynayanları gördüm… Ama Ayhan bir başkaydı. Onun oyununda  coşku vardı.
Beklenmedik anda, birden alana fırladı. Hızlı başladı oyununa…Kollarını geniş geniş açarak bütün alanı doldurdu. Davulun ritmiyle figürlerini ayarlıyor, gırnatanın sesiyle oyununa kıvraklık katıyordu. Başını karanlığa kaldırarak kendinden geçiyordu. Atılan laflara hiç kulak vermeden oynadı. Bir ara annesiyle oynadı. Daha çok coştu. Bence, müthiş bir oyun ziyafetiydi.
Coşkulu bir anında, geldiği gibi alanı terk etti. Tüm ısrarlara rağmen bir daha oynamadı. Sonra da annesiyle gitti. Bence Ayhan o geceye damgasını vurdu.



Şimdi gırnatacıların hünerlerini gösterme zamanı. Kemaliye folkları çok zengin, halk oyunlarından ibaret değil. Kemaliye’nin nağmeleri ince, duygulu, hüzünlü... Gırnatanın yumuşaklığı Kemaliye’nin nağmelerine derinlik veriyor, anlam kazandırıyor.



Ve…
Gecenin sonu…
Demli çaylar eşliğinde son söyleşiler…
Son halay…
Az önce uzaktan gelenler gitmişti…
Şimdi de yakındakiler dağılıyor…
“Bir daha gelişimizde, Kına Gecesini bir daha yapalım” dilekleriyle BİTTİ…
Az sonra meydanda kimseler kalmayacak.

“Kemaliye BAHÇE MAHALLESİ Gezisi”nin de sonu oldu bu gece. Yarın grup İstanbul’a yolcu…

 
13 Haziran 2012  Çarşamba
Bahçe Mahallesi – Kemaliye

 
İletişim : ikiyolbirsukemaliye@yandex.com.tr

 

 

 


16 Ağustos 2013 Cuma

KINA COŞTU




Kına gecesini en çok da erkekler bekliyormuş. Palancıgilin Ahmet Yılmaz bankadan almış çil çil paraları…  Gönlünden kopmuş, dağıtıyor çoluk çocuğa.


Bir kına türküsü tutturdu halaybaşı şu kız. Sesi de inişli çıkışlı, ağlamaklı. Sanırsın kendi gelin gidecek. Belli mi olur! Genç kız, kısmeti nereden çıkarsa artık… Allah bahtını açık koysun…


Halaybaşı Mehleli, pörçük Şivekârgil’den… Halayı en iyi Ayten döktürüyorsa, ikincisi de halaybaşı. Çok iyi beceriyorlar. Eğin ağzıyla, “kaideli oynuyorlar”.


Halayda en iyi üçüncü Hüseyin, Bekirağagilin Hüseyin. Nasıl da benziyor Hüseyin Emü’ye. Torunu, Bekir’in oğlu.


Başkan, Ahigilin Turhan da katıldı halaya. Ardından muhtar Bedir’in eniştesi Ziya. Herkes halayı az-çok beceriyor. Onlar eğleniyor, biz seyirciyiz. Oynamak eğlenceli, özendim doğrusu!

 


Bu gece nazlanma yok, kınaya katılanlar gece boyunca halaya duracaklar. Sağdan üçüncü Afşargilin Cengiz.



Ağır top halaybaşı oldu. Muhtar, Bedri Yakar… Muhtar  halayda iyi… Kendiliğinden kalkmadı, biraz ısrardan sonra… Israra değdi doğrusu…


“Varlığa darlık olmaz” derler. Gırnatacımız iki oldu. Davulda, Bahçeli Mustafa abinin oğlu Osman… Babasının lakapı oğluna kaldı, Bahçeli Osman… Davul çalmaya meraklıymış. İlk kez kalabalıkta çalıyormuş. Davul, gırnata kınaya renk katıyorlar.






Temsili gelin oynatılıyor da, gelin pek halay bilmiyor ‘ellalem’. Halaybaşı, davul, gırnata geceyi coşturuyor. Sesler Peğir’e ulaşıyor mudur? Olsun… Bu gece Bahçe eğleniyor…





Birden sessizlik oldu. Davul, gırnata ‘Çayda Çıra’ ya girdi. Gelinin eline kına yakılacak. Şakacıktan geline, ‘essahtan’ kına vuruluyor. Gelin ağlamaya niyetli görünmüyor. Hep birlikte kıkırdıyorlar.


Gırnatalar ağırdan, hüzünlü nağmeler çalıyorlar. Kınaya katılanlar ciddiye almış gibi burkuldular. Belki de yutkundular, gecenin karanlığında göremedik.

 

13 Haziran 2012  Çarşamba

Bahçe Mahallesi – Kemaliye