15 Ekim 2012 Pazartesi

DİVRİĞİ’DE BİR BAŞYAPIT


Cami yukarıda, Divriği’yi kuşbakışı görüyor. Yokuş yukarı çıkıyoruz. Yokuşun yarısında kafileyi İstanbul’dan getiren otobüs durmuş, kapıları açık. İçinde üç-beş kişi var. Otobüsümüze bir hoş geldin dedik, doğru camiye çıktık.

(Cami kapılarının açılmasını beklerken kafilemiz fotoğraf çekiyor.)
Bugün Pazar. Cami ibadete açık olmasına rağmen kapıları kapalı.  Pazar da olsa açık olmalıydı. Belki de, yalnız Darüşşifası  kapalıdır. Burası külliye. Cami, Darüşşifa ve türbe. Hepsi birden ‘’Divriği Ulu Camii Külliyesi’’ olarak anılıyor. İnsanlar külliyeyi gezmek için, camiyi çepeçevre dolanıyorlar. İstanbul’dan buraya kadar kafilenin başında gelen Cengiz Uygun’a soruyorum. ‘’Kapalı, bi’şey yapabildin mi?’’ ‘’Güvenlik imama haber saldı. Anahtar ondaymış, bilmem gelir mi?’’ Yandık. Hepimiz onca yol geldik. Gezemezsek, çok üzüleceğim.

(Minare ilk yapıldığı gibi değil. Deprem sonrası yeniden yapılmış.)
Yıllardır Divriği Ulu Camii Külliyesinin hayalini yaşadım. Bu fırsat olmasaydı, İstanbul’dan buraya özel gelecektim. İçini görmeden geri gitmek gerçekten önemli bir kayıp olur benim için. Kemaliye’ye giderken Divriği’den geçmiştim. Keşke uğrayıp, bugün açık olmasını sağlasaydım. Belki rehber de bulabilirdim. Tabi ki, keşkeler çözüm değil. İş başa düştü, ben anlatacağım. Bu şaheseri kağıttan anlatmak mümkün değil.



(Rehber-imamız sıradan imamlara göre farklı görünümde.)
Görevli hala ortalarda yok. Gelmeyebilir de. Rastgele bir kapıdan başladım. Eserin karşısında küçük kaldım. Geçiştirilecek gibi değil. Açık açık batıyorum, yutkunuyorum. Beni, ancak bir mucize kurtarır. Mucize gerçekleşti ve görevli geldi. Darüşşifanın kapısını açıyor. Seviniyorum, en azından içini gezebileceğim. Rezillik devam edecek. Görevli caminin imamıymış.. Düzgün giyimli, oldukça genç bir imam. Kapıyı açtıktan sonra gidiyordu ki, ‘’bize rehberlik eder misiniz?'' dedim. Sağolsun, biri iki etmedi hemen kabul etti. Beni daha fazla rezil olmaktan kurtardı. Ayrıca, doğru-düzgün bilgiler alacağız. Şükür.

 
(Caminin dış yüzeyi kapılarına göre oldukça sade.)
Rehberlik imamın belki görevi, belki lütfen yapıyor. Donanımı ve anlatım düzgünlüğü bende profesyonel izlenimi bıraktı. Çok iyi bir rehber. Biraz da mağrur. Fazla soru sorulmasından pek hoşlanmıyor. Yalnız benim sorularıma yanıt verdi. Sonunda bedel ödemek istedim, şiddetle ret etti. Külliyeyle ilgili vereceğim bilgiler, rehber-imamdan, Vikipedi’den, Kültür Bakanlığından edindiğim bilgilerin karışımı olacak.

10 Haziran 2012  Pazar
Ulu Camii - Divriği


 


6 Ekim 2012 Cumartesi

SABAHIN SEHER VAKTİNDE…

Sabahın seher vaktinde görebilsem yarimi
Gül dalına bülbül konmuş çeker ah u zarını
Elimden almak isterler benim nazlı yarimi


Sabah erkenden yola çıkacağız. Akşamdan çaları kurdum, sabah dörtte ayakta olacağız. Beşte yola koyulmalıyız. Ne kadar istesek, erken yatamıyoruz. Eğin’deki zamanımızı uykuda geçirmeye hayıflanıyoruz.  Geç vakit yatmıştık. Tedirginiz. Uyur kalırsak kuşkusu bizi uykusuz bıraktı. Şimdiki teknoloji harika, saniye şaşmaz. Sabah dört, zııırrrr…

Tam saatinde ayaktayız. Uykusuzluğa rağmen Eğin’de erken kalmak bir başka keyif oluyor canım. Seher vakti, evimizin avlusunda, Bahçe Deresi vadisi manzarası karşısında, kahvaltı yapıyoruz. Mis gibi çayımızı doyumsuz bir iştahla yudumluyoruz. Henüz, sokak aydınlatmaları yanıyor. Seher rüzgârının savurduğu yapraklar lambaları pır pır ettiriyor. Bu haline tanık olmuş muydunuz? Geşo’nun sırtındaki dağların doruğu yavaştan beyaz bir aydınlığa kavuşuyor.

Divriği’ye gidiyoruz. Dün İstanbul’dan hareket eden, BAHÇEDER’in organize ettiği, Bahçe Mahallesi Gezi kafilesi, bu gün sabah Divriği’de olacak. Ben, eşim ve Muhtar Bedir karşılamaya gidiyoruz. Muhtarın pikabı sabah sessizliğini yırtıyor. Gün yükselirken Sandıkbağı’nı çıkıyoruz.

Muhtar rotamızı Taş Yolu’ndan, Çaltı, Divriği olarak belirledi. Doğdum-büyüdüm Taş Yolu. İlk anneannemden dinledim. Yapımı, kesintilerle 130 yıl sürmüş. Kendini Taş Yoluna adamış bir müteahhitin çabasıyla bitirilmiş. Büyük emek, sonsuz sabır. İlk kez gireceğim Taş Yolu’na, heyecanlıyım. Efsaneyi görmek az sonra gerçekleşecek.

(Fotoğraf alıntıdır.)
Üniversite Kampüsünü   geçiyoruz. Viraj sonrası tünel. Tüneli çıkınca, sağa Şırzı Köprüsü, tam karşıya Taş Yolu. Bir dolu tüneller geçeceğiz. İlk tünelin girişinin üstünde, bir tabelada ‘’KEMALİYELİLER TAŞYOLU / Açılış Tarihi: 3 Ağustos 2002’’ yazıyor. Onca emek, onca parayla yapılmış bir yolun girişine bu tabela hiç yakışmamış. ‘’Kemaliyeliler Taşyolu’’ düzgün bir tanıtım ifadesi de değil. Oysa, tünel girişinin üstündeki kayalara, güzel bir kabartmayla yazılsaydı keşke. Bir de, Taşyolu mu, Taş Yolu mu? Bence, doğrusu Taş Yolu.

(Muhtarımızın pikabı, Taş Yolu’nda. Divriği’ye gidiyoruz.)
Taş Yolu tünelleri aydınlatılmadığı için karanlık. Yalnızca kayalarda yer yer daralan, genişleyen yol açılmış. Yolun alt yapısı yok. Satıh toprak. Tünellerin tavan yükseklikleri değişkenlik gösteriyor. Dere yataklarında, uygun yerlerde üstü açık yollardan geçiliyor.

Taş Yolu, Guinness rekorlar kitabına girmeliydi. İnsan sabrına, azmine ve gücüne en güzel örnek olarak gösterilmeliydi. Meselâ; Ornajın Rampasın’da da büyük çalışmalar yapılmış. Taş Yolu’nun açılması döneminde, yol inşaatları insanların beden gücüyle beceriliyordu. Oysa, şimdilerde gelişmiş teknoloji kullanılıyor. Umarım, Taş Yolu mucizesi daha iyi anlaşılmıştır.

Sabahın erkeninde Taş Yolu’nda ilerliyoruz. Her kilometrede daha çok şaşırıyoruz. 8 kilometrenin sonunda Navrel tarafından çıkacağız. Taş Yolu’nu görmeden önce önemsemezdim. Her anlamda hayran oldum. Bence Kemaliye’nin zenginliği.  

(Ulu Camii’nin ilk motifleriyle tanışmanızı istedim.)
Taş Yolu bir tam gün gezilebilir. Zamanımız yok. Divriği’ye geç kalmamalıyız. Gezi grupundan önce Ulu Camii’ye varmalıyız.Yoksa, ayıp olur.Otobüsümüzde yol boyu rehber yoktu. Rehber Kemaliye’de olacak. Ulu Camii’de sözde rehber ben olacağım. Camiyi ben de ilk kez göreceğim. Yazılı bilgilerle idare etmeye çalışacağım.

(Çaltı Köyü) (Fotoğraf alıntıdır.)
Muhtarın pikapı dizel, dağ aracı. Gürültüsü depremler yaratıyor. Sonunda Taş Yolu’nu bitirdik. Navrel tarafından gün yüzüne çıktık. Gün iyiden iyiye yükselmiş. Gözlerimiz kamaştı. Dar, rengi siyah, kalitesiz stabilize bir yola düştük. Hani, Divriği’den Bağıştaş’a giderken yanlış girdiğim yol vardı ya, işte o yolun beri başındayız.  Çaltı’ya doğru koşturuyoruz. Haydi Muhtar… Yolumuz gerçekte maden yolu. Sağımızdaki uzak tepeler hallaç pamuğu gibi savrulmuş. Çal tepeler yarı yarıya yontulmuş. Doğa hunharca katledilmiş. Denetim yok, madencilerde vicdan yok. Boş buldukları alanları geniş geniş kullanıyorlar. Artık yol bozuldu. Ağır maden kamyonları derin çukurlar açmış. İyi ki, muhtarın pikapıyla geldik. Yoksa biz bu yolları geçemezdik.

(Çaltı Çayı) (Fotoğraf alıntıdır)
Çaltı küçücük, ağırlıklı olarak madencilerin açık deposu olmuş. Burayı fabrika gibi kullanıyorlar. Madeni burada tasnif ediyorlarmış. Az ileride Çaltı Suyu pırıl pırıl akıyor. Şaşılacak bir şey, kirli görünmüyor. Birkaç kişi köprüde balık tutuyor. Bu suyun balığı değerliymiş.

(Gedikbaşı Köyü) (Fotoğraf alıntıdır.)
Devlet karayoluna çıkıyoruz. Yolumuz düze çıktı. Hızımızı artırıyoruz. Yolların fatihi muhtar Bedir. Kim tutar Bedir’i. Kemaliye’ye gelirken, geçtiğim bu yolları bu kadar iyi görememiştim. Keyfini çıkarıyorum. Çevre çok canlı, bahar canlılığı var. İşte o karakol, Gedikbaşı Jandarma karakolu.

(Fotoğraf alıntıdır.)
Divriği’ye giriyoruz. Yollara kilitli taş döşeniyor. Sola yukarı dönüyoruz. Divriği Ulu Camii yukarıda. Gezi otobüsümüz bizden önce gelmiş. Tüh, yetişemedik. Otobüs aşağıda bekliyor. Hemşerilerimiz camiye çıkmışlar.

Cami kapalı, grup cami avlusunda öylece bekliyor.

10 Haziran 2012 Pazar
Ulu Camii – Divriği

Not : Bu gezi planlanmadan, doğaçlama yapıldığı için, her paragrafın içeriğine uygun fotoğraf çekilmemiş oluyor. Dolayısıyla, alıntı fotoğraflar kullanmak zorunda kalıyorum. Özür dilerim.
Oysa, başka yayınlara yazdığım yazıların, önceden çalışılmış bir gezi planı olduğu için, fotoğraflarım yazı paragraflarına tam oturuyor.