6 Ekim 2013 Pazar

KEMALİYE’YE VEDA…


Teleobjektifi İstanbul’da unutmuşum. Bir çok fotoğrafı çekemedim veya çektiklerim istediğim gibi olmadı. Uzak çekimlerin hiçbiri olmadı.

Kadın bisikletçi, Apçağa yolunda bir nokta gibi duruyor. Gücü yetmediği için tükenmiş, yarış dışı kalmış. Az sonra, sporcu kadını jandarma Kemaliye merkeze götürecek. Yarış parkuru boyunca belli noktalarda sağlık ekipleri hazır değil. Buna karşın, protokolu korumak için Erzincan’dan bir dolu polis gelmiş.


Parkur çok berbat. Hele Bahçe Deresi’nden Bahçe Mahallesi’ne doğru, bırakın bisiklete binmek, yürümek mümkün değil. Komsergilin evin dibinde yürüyen sporcu, bisikleti taşımak zorunda kalmış. Az geride Titizgilin bağın duvarı göçmüş, yolu tamamen kapatmış. Sporcular zorlukla taş yığınlarını aşıyorlar.


Bisikletçi düze çıktı, rahatladı. Dereden buraya kadar taşıdığı bisiklete sonunda bindi. Arkada Değirmencigilin evi.

Mahallemizin meydanı düzenlenmiş. Belediye kendince bir şeyler yapmış, yerler kitli-taş. Nerde bizim “rıhtım” yollarımız. Meydanımızı seki seki yapmışlar. Yolla düz olan Sehergilin evinin önüne, koca duvar kondurmuşlar. Komsergilin evi sanki dipte kaybolmuş.


Bisikletçi Emingilin evinin önünden geçiyor. Az sonra, Çelikmen’lerin önünü dönecek. Ardından diğer bisikletçiler gelecek. Geçen yıllarda daha çok sporcu katılıyormuş. Giderek sayıları düşmüş. Organizasyon Komitesinin tarihi değiştirmesi, daha da ileri tarihlere ötelemesi etken olmuş. Dünyada bu tip organizasyonlar ciddiye alınıyor. Ayrıca, organizasyona bürokratlar karışmıyor, üstlerine düşeni yapılıyorlar ve kenara çekiliyorlar. Organizasyon o işin uzmanlarına kalıyor. Uzmanlar, alınlarının akıyla beceriyorlar.





Apçağa yolundaki kadın bisikletçiyi öncekinden daha net çekebildim. Diğeri kadar zorlanmıyor. Biraz sonra değirmenin oradan köprüyü geçecek ve sonra zorlu patikayı geçecek. Önümüze geldiğinde hiç de yorulmuşa benzemiyordu. Makyajı dahi bozulmamış, oldukça şık. Bir avuç Bahçeli, var gücümüzle alkışladık.


Diğer kadın bisikletçi de mahallemizden geçiyor. Onu da alkışlıyoruz. Biraz ürkek görüntüsü var. Aşağı Mahalleye doğru gözden kayboldu.



Bir başka bisikletçi daha göründü. Fotoğrafları Çelikmenlerin evin karşı köşesinden çekiyorum. Bisikletçiyi alkışlarla uğurladık. Bundan sonrası rahat, 10 dakikaya kalmaz Eğine varırlar. Dileriz önümüzdeki yıllarda yabancı, yerli çok sayıda bisikletçi katılır. Sağolsun Ferudun Çelikmen…

 

Bir başka bisikletçi daha göründü. Fotoğrafları Çelikmenlerin evin karşı köşesinden çekiyorum. Bisikletçiyi alkışlarla uğurladık. Bundan sonrası rahat, 10 dakikaya kalmaz Eğine varırlar. Dileriz önümüzdeki yıllarda yabancı, yerli çok sayıda bisikletçi katılır. Sağolsun Ferudun Çelikmen…




Bir ara Çevlik’teki kaymakamlık lojmanına doğru indik. Belki bir şeyler görürüz. Maalesef hiçbir şey göremedik. Elimizde yazılı bir şenlik programı yok. Lojmana giderken, Bahçe Deresinin üstündeki eski köprüyü görüntüledim.


İlk kez cirit oyunu izleyeceğim. Keban Baraj Gölü olarak anılan Fırat’ın suyu azalınca geniş alanlar ortaya çıkıyor. Sular yükselince bu alanlar suyun altında kalıyor. Şirzi’ye giderken sağdan düzlüğe iniyoruz. Yeni açılmış. Kalın bir toz tabakasıyla örtülü yoldan zorlukla cirit alanına ulaştık. Bir dolu araba, düzen yok, karmakarışık. Sıcak, toz çok berbat. Bata çıka, güneşin altına konulmuş üç beş plastik sandalyeye çöktük. Güneşin altında, toz bulutları içinde cirit oyunu izleyeceğiz. Tribün kurulamaz mıydı? Üstüne de şöyle bir gölgelik…
 
Cirit sahasını ara ara arazöz suluyor.  Lakin, hemen kuruyor. Cirit oyuncuları, oyuna ısınıyorlar. Atların nallarından kalkan toz bulut olarak yükseliyor. Fazla dayanacağımızı sanmıyorum.
 


Giderek kalabalık çoğalıyor. Daha çok aileler geliyor. Çoluk çocuk, genç yaşlı seyirciler ağaççıkların altına sığınıyorlar. Herkes ayakta. Oturmak için bir karış yeşillik yok.
Cirit oyununun beni bu denli heyecanlandıracağını düşünmemiştim. Biliyor musunuz, ciritin diğer adı Çavgan. Cirit gerçekten bir Türk oyunu. Osmanlı’da savaş oyunu olarak kabul edilmiş. Ancak, tehlikeli olduğu gerekçesiyle 1826’da II.Mahmut tarafından yasaklanmış. Son yıllarda Söğüt, Kars, Erzurum ve Bayburt’ta oynanıyormuş. Kayıtlarda Erzincan geçmemesine rağmen, Kemaliye’de seyrettiğimiz Erzincan Cirit Takımı.
Önceden cirit oyunu izlemediğim ve kurallarını bilmediğim için, takımın başarısını takdir edecek durumda değilim. Kesin olan bir şey varsa, o da çok heyecanlandığımdır. İnsanın bedensel güç üstünlüğüne dayalı oyunlardan hoşlanmıyorum. Oysa, cirit oyunu kıvraklık, zarafet ve zekâ gerektiriyor. Zevkle izliyoruz. Bir de sahanın tozu olmasa.
 
 

Bayrak ve kulüp flamalarıyla takım sahaya çıktı. Seremoni bayağı görkemli oldu. Kemaliye Belediye Başkanı eski bir cirit oyuncusuymuş. Kendisi takımda yerini aldı. Atları şöyle bir koşturdular. Oyun gecikince atlar huysuzlandı. Bu koşturma atları rahatlattı.

 
 
 
Takım kaptanı başta, izleyiciler selamlandı. Bizim duyamadığımız konuşmalar oldu, sporcular tanıtıldı. Saha tozlu ve sıcak olduğu için olacak, Belediye Başkanından başka protokol yoktu.
 

Cirit oyunu başladı. Cirit oyununda en önemli oyuncu atlar. Atlar hem eğitimli, hem dizgine gelmeyecek kadar dik kafalılar. Sürekli huysuzlanıyorlar. Biniciler atları çok büyük ustalıkla kontrol ediyorlar. Oyun özet olarak şöyle: bir bölük atlı sahanın bir ucunda, diğer atlılar sahanın karşı ucunda konuşlanıyorlar. Buralara kale diyorlar. Kaleden bir atlı diğer kaleye doğru atını

dört nala sürüyor, kaleye ciritini atıyor. Buraya kadar kımıldamayan diğer atlılardan biri, gelen atlıyı kovalıyor. Yol boyunca ciriti isabet ettirmeye çalışıyor. Kaleye vardığında isabet ettiremezse, ciritini kaleye fırlatıyor. Sürekli tekrar edilerek oyun sürüyor. Toz nedeniyle, sonunu getiremeden ayrıldık. Oyunun ayrıntılarını bilmiyorum. Bildiğim, oyun heyecanlı ve coşkulu…

 

Dilerseniz Kemaliye’deki 22 günlük serüvenimizin öyküsünü burada bitirelim. Önümüzdeki son yazımızda dönüş yolculuğumuzu anlatacağız.

 

Niyetimiz kimseyi kırmak veya incitmek değildi. Bilmeden bir kusurumuz olduysa özür dileriz. Affedin lütfen.

 

Haziran / 2012

Kemaliye