4 Temmuz 2012 Çarşamba

BİR YOL ÖYKÜSÜ

Cumartesi. Sabah dokuzbuçuk 1.Boğaz Köprüsü, her zamanki gibi . Neyse ki, fazla beklemeden köprüyü geçtik. Otomobilde eşim ve ben, iki kişiyiz. Yükümüz ağır. Bagajımız, arka koltuk dolu.
İstanbul’un kargaşasından kurtulduk derken, İzmit’e yakalandık. İzmit, İstanbul’un küçük bir örneği. Fazla değil birkaç yıla kalmaz İstanbul İzmit berbat bir şekilde birleşirler.


Sapanca’ya doğru soluk aldık. Bahar daha tazeliğini yitirmemiş. Bir hafta önce, 27 Mayıs’ta Sapanca’da dernek pikniğindeydik.
Bir park alanında mola verdik. Otomobilimiz çok yeni, yükü de fazla, dinlendirmeliyiz. Yüzümüz gülüyor, baharın coşkusunu içimize sindiriyoruz. Taaa… Kızılcahamam’a kadar  bahara doyduk. Lafın gelimi, bahara doyulur mu?

Yol üç şerit, düzgün, rahat. Adapazarı düzü baskılı. Bunaltıyor. Akyazı, Hendek, Düzce… Bolu Dağı tünellerine yaklaşıyoruz.
Vadi büyüleyici. Yeşilin her tonu. Tünel öncesi ışıklı uyarı, ‘’Tünelde Arızalı Araç, Dikkat’’. Tünele girdik, yeteri kadar aydınlatılmış. Dikkatli gidiyoruz. Arızalı araç göründü, Karayolları önlem almış, arızalı aracı tünel dışına çıkarıyorlar. Tünel bitti. Zahmetsiz, çarçabuk dağın tepesindeyiz. Önceleri böyle miydi?

Sağda, park yerinde devasa bir outlet. Tertemiz, pırıl pırıl. Farklı görüntü veriyor. Tek katlı bir AVM. HighWay. Bir çok giyim markası açılmış. Yeme-içmenin ortamı keyif verici. Fiyatlar iyi. Kompleksin içinde güzel bir otel var. Bayıldım.
Dağda havanın baskısı bitti. Rahatladık. Ankara’ya yaklaştıkça yeşil azaldı, Bozkır.
Ankara’da yol yönlendirici tabelalar düzgün. Hiç zorlanmadan Samsun yolunu bulduk. Ankara’nın dışını TOKİ’nin sivri binaları doldurmuş. Elmadağ’a doğru Ankara’nın köy yüzü görünüyor. Düzensiz. Yol kalitesi düştü. Kırıkkaleye doğru hızla ilerliyoruz. Eskiden çok korktuğumuz Elmadağ rampasını iniyoruz. Kızılırmağı sağımıza aldık. Bir görünüp, bir kayboluyor. Dar kıvrımlarla koşturuyor. Karadeniz’e, sevgilisine.


İşte Kırıkkale. Bu gece burada konaklayacağız. Kolayca konaklayacağımız yeri bulduk. Kırıkkale küçücük. İrice bir köy görüntüsü veriyor. Konakladığımız kentleri gezeriz. Fotoğraflar çekeriz. En kalabalık çarşısını gezeriz. Yöresel bir şeyler yeriz. Parklarına gireriz. İnsanlarla konuşuruz. Kırıkkale çok pis. Çöp konteyneri hiç yok. Çöpler, öbek öbek kaldırımlara doldurulmuş. Çöpten bir kentteyiz. Yollar tozlu. Seyyar satıcılar perişan durumdalar.

Sokaklarda demet demet yeşil nohut satıyorlar. Herkes eğlencelik olarak tüketiyor. Seyyarların sattığı yiyecekler toz içinde. Otel resepsiyonundaki görevliye kentin pisliğini sorduk. Belediyenin çalışmadığından şikâyetçi. ‘’Biri çıksa da Başkana şu pisliği bir anlatsa’’ diyor. Şaşırdım. O birisi niye kendisi değil.
Haydaaa. Konakladığımız yerin civarında; sazlı-sözlü, zurnalı-davullu tam üç düğün var. Yandık. Sabahı nasıl edeceğiz.
Yarın sabah, yolcu yolunda gerek. Kırıkkale’de konakladığıma pişmanım.
02 Haziran 2012 Cumartesi
Kırıkkale

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder