8 Şubat 2013 Cuma

VURDUK KENDİMİZİ DAĞLARA…


Cumhuriyet Lokantasının sahibi Mustafa’yla  daha önce konuşmuştum . Bize, yarına öğlelik hazırlayacaktı. Garantiye almak için dün Mustafa’ya bir kez daha uğradım. Mustafa Bahçe damadı. Bekirağagilin kızıyla evli, eniştemiz yani.
-‘’Mustafa keyiflisin!’’
-‘’Bana kimse Salı günü dükkânı açtıramaz.’’
Başımla neden işareti yaptım.
-‘’Yeni araba aldım, cip. Erzincan’da hazır, yarın alacağım.’’
Anlaşılmıştı. Kardeşim sana güvendik, Kırkgöze de yemek getirecektin. Son dakika, sürpriz… Yine imdadımıza Şevki Bozkurt yetişti, sağolsun… Mustafa pekâla arabasını birkaç gün erteleyebilirdi. Neyse… Çocuk gibi sevinçli. Arabası hayırlı olsun.



Eski yıllarda birkaç kez dağlara çıkmıştım. *Hotar’a gitmiştim. Gece de kaldım. Eğin’de yaşayanlara sıradan… Bize ise macera… Gerçekten heyecan verici. Dağlara çıktığım yıllarda arabalar Peğir’den öteye gidemiyordu. Yaya çıkılıyordu dağa. Sıcağa kalmamak ve günü dağda daha çok geçirmek için geceden çıkılırdı. Sabahın seheri en güzel dağlarda hissedilir, yaşanır.



Sabah… Ergü tarafında dağlar ağarmaya başladı. Seher vakti…
Sabahın seher vaktinde görebilsem yarimi
Gül dalına bülbül konmuş çeker ah-u zarını
Elimden almak isterler benim nazlı yarimi
Ezan sesi tüm vadiye yayıldı. Bu ses ruhlara ziya veriyor. Bir başka duygularla vadiye baktım. Ürperdim. Esen tatlı bir yel beni kendime getirdi. Sıcak demli çayın eşliğinde keyifli kahvaltı beni daha bir canlı yaptı.
 
Bu gün kendimizi dağlara vuracağız. Heyecanlıyız. Öyle ya, küçüklüğümüzden beri öykülerini dinlediğimiz Subatan’ı, Sultan Murat Yolu’nu, hele hele Sarıçiçek Yaylası’nı, Araga’yı göreceğiz. Mazman Çeşmesi’nin suyundan içeceğiz. Dönüşte Taş Yolu… Biz göreceğiz, şanslıyız… Ya göremeyenler… Neyse… Önümüzdeki yıla kalır. O dağlar bizim. Her yıl çıkacağız. Doğal zenginliğini göreceğiz, göstereceğiz…
 
Bir araba otelin önünden kalkacak, Ariki’de Bahçeli Pansiyona uğrayıp dağa doğru gidecek. Diğer araba Bahçeye gelip bizi alacak, dağ yolunda diğer araçla buluşacağız. Muhtar ailesini, akrabalarını alarak kendi arabasıyla yola çıktı. Bekliyoruz, gecikmeli de olsa arabamız geldi. Şöförümüz Atilla. Doluştuk arabaya.
 
Abdi Kayası’ndan sola yukarı, Peğir Yolu’na… Peğir’e girecektik, önümüzdeki araba pas geçmiş. Killik Mağarası’nın altından döne döne Mazmana… Doğal özgürlüğe doğru yelken açıyoruz. Aşağılarda hava sıcak, yükseldikçe rahatlıyor. Peğir aşağıda minicik kaldı. Karşı dağların, Gelik Puarı’nın ardını görüyoruz. Öte karşıda Munzur. Yeşilin her tonuna yukarıdan bakıyoruz, keyifle içimize sindiriyoruz.
Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgarlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.
 
Toprak zeminli, dik şoseyi homurdanarak tırmanıyoruz. Mazman Çeşmesi’ne varmadan, yolun geniş bir yerinde dönemeçte duruyoruz.Arabamız soluk alırken, geniş yayvan vadiyi dalgın seyrediyoruz. Diğer araba varmıştır çeşmeye.
Haydiiiiin..! Yolcu yolunda gerek… Gidiyoruz, az kaldı.
 
Çeşme burmalı değil, gürül gürül akıyor. Çeşmenin üstünde ‘’Mustafa Akyüz Hayratı – 1982’’ yazıyor. Mazman Çeşmesi’nin suyu gibi, nurun bol olsun Mustafa abi… Bol su içtik, soğuk. Yüzümüzü yıkarken ürperdik, suyun soğukluğu kesiyor. Oturma grupları yapılmış, gölgelikli. Yağmurdan, tipiden korunmak için bir de korunak var. Her yerde olduğu gibi, çöpler orada burada, dolu. Ben, Kaçkarlar’da Karagöl’de, 2850 metrede çöp topladım.
 
Yolumuz Subatan’a…
 
12 Haziran 2013 Salı
Mazman Çeşmesi - Kemaliye
 
*HOTAR :  Yayla.
                       Çıralı eski ağaç.
                      Zehirli bir ot.
 
(Üçlük, Eğin türküsü – Anonim /
Dörtlük, Sabahattin Ali)
 
 
 
 
   
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder