Hani,
derler ya, ‘’ömür biter yol bitmez’’. Doğru değil. Bizim yolumuz Kemaliye’ye
kadar. Eğer otobüs sürücüsü olsaydık ‘’Ey yolcu! Senin yolunun bittiği yerde
benim yolum başlar’’. Bakın bu doğru...
Bize göre sılaya kavuşmak yolun sonu, özlem gidermenin coşkusu.
Yollar eskisi gibi zorlu değil. Güzel ve rahat. Daha da iyileştiriliyor.
Önümüzdeki yıl otobüs 14-15 saatte, otomobil 10-11 saatte gider herhalde.
Kemaliye’ye ulaşmanın zorlukları gerilerde kalmış. Önceleri düşünün, Adana’dan
Maraş üzerinden gidilirdi. Sonra Kayseri-Malatya arası açıldı. Şimdilerde bir
dolu alternatif yol var. Hangisinden isterseniz:
>İst.-Ank.-Kırıkkale-Yozgat-Sivas-Zara-Bağıştaş-Kemaliye.>İst.-Ank.-Kırıkkale-Yozgat-Sivas-Hekimhan-Yazıhan-Arapgir-Kemaliye.
>İst.-Ank.-Kırşehir-Kayseri-Malatya-Yazıhan-Arapgir-Kemaliye.
>İst.-Ank.-Kırşehir-Kayseri-Şarkışla-Kangal-Hekinhan-Yazıhan-Arapgir-Kemaliye.
>İst.-Gerede-Ilgaz-Osmancık-Merzifon-Amasya-Suşehri-Refahiye-Kuruçay-İliç-Bağıştaş-Kemaliye. (Bu yola, Kemaliye’de ‘’Dere Yolu’’ deniyor.)
Dilerseniz; uçak, otobüs, tren seçeneklerini de kullanabilirsiniz.
Özel otomobille yola çıkarsanız, gezerek ve konaklayarak seyahat edin. Pek
keyifli oluyor. Uçak, İstanbul’dan havalandıktan 4 saat 45 dakika sonra, Bahçe
Mahallesi’ndesiniz. Otobüs, eskisi kadar sıkıcı değil. Yolcu fiyatları biraz
yüksek, bir de gereksiz yere yollarda zaman kaybediyorlar. Tren bence en
keyiflisi. Ancak, zaman sorunu olmayanların tercih etmesi gereken ulaşım aracı.
Çok yakında Erzurum’a kadar hızlı tren gidecek. Erzincan da inip, minibüsle
Kemaliye’ye ulaşacağız.
Sivas-Malatya arası yol yapım çalışması var. Yol sakin, çalışmalar büyük
bir engel oluşturmuyor. Dar bir vadi içinde gidiyoruz. Hekimhan’a doğruyuz.
Sonrasında Yazıhan, Arapgir ve Kemaliye. Telefonumuz çalıyor, Bahçe Mahallesi
Muhtarı Bedri Yakar.
-‘’Abek, nerelerdesiniz. Geç kaldınız.’’ -‘’Sivas’ı gezdik. Kangal’a yaklaşıyoruz. Sonra, Yazıhan’dan döneceğiz.’’
-‘’Geç kalmışsınız. Keşke Zara’dan gelseydiniz. Neyse… Kangal’dan Divriği’ye
dönün, Bağıştaş üstü gelin.’’
-‘’Ne diyorsun hanım.’’
-‘’Bedir’in bildiği bir şey vardır. Dediğini yapalım.’’
-‘’Sağolasın Bedir. Akşam görüşürüz.’’
Kangal !? ‘’Ocağın batmaya… Kangal, Kangal, bu mu kangal’’. Bunu bana
yapmayacaktın. Oysa, nasıl da büyütmüşüm. Dünyaca ‘’menşur’’ köpekleri var.
Devlet karayolu üstünde olmasına rağmen hiç gelişmemiş. Özgün görüntüsünü yitirmiş. Girişte, bir köpek
yetiştirme çiftliği var, o kadar. Şehrin içine giriyoruz. Küçücük, köhne bir
çarşı. Yiyecek arıyoruz, düzgün bir yer bulamıyoruz. Toz ve pislik. Arkamıza
bakmadan, Kangalı terk ediyoruz.
İçeriye dönüyoruz. Bozuk başlayan yol, biraz sonra düzeldi. Dar ve bakımsız.
3-5 araba geldi. Hem marka, hem de model arabalar. Şimdi ver elini Divriği…
Acaba Ulu Camii anlatıldığı gibi mi? Divriğ’i bizi hayal kırıklığına uğratmaz
umarım. Eşim bir sevindi, bir sevindi. Karşı dağlarda öbek öbek kar
varmış.Hemen fotoğraflamaya başladı. Hareket halindeki aracın içinden bayağı
iyi fotoğraflar alıyor. Haziran başındayız, kış ağır geçti, kar olması normal.
Az bile.
Yeni yol yapımı var. Gidiş-geliş ikişer şerit. Divriği gibi tarih zengini
bir kente de, böyle bir yol yakışır. Bir-iki yıla kalmaz biter. Kemaliye’nin de
kısa ve mükemmel bir yolu olur. Şimdilik bu yolu Kemaliye’ye gidenlere
öneremiyorum.
Otomobilimiz yine zorlanmaya başladı. Garibim haklı, yükü ağır. Tatlı bir
rampa tırmanıyoruz. Önümüzde ‘’ellehalem’’ bir zirve var. Yanılmamışız,
‘’Karasar Geçidi / Rakım: 1950’’. Bu tür yüksekliklere ulaşmak, İstanbul’da
yaşayanları heyecanlandırıyor. Hemen inişe geçiyoruz, yol dar ve bozuk. Şimdi,
Dutbeli gibi döne döne iniyoruz. Her viraj dönüşümüzde, otomobilimizin altı
vuracak kadar derin asfalt bozukluklarına rastlıyoruz. Araç trafiğinin az oluşu
şansımız. Bir yanımız sürekli uçurumda. Fren balatalarımız aşırı ısındı. Aracı
dinlendirmeliyiz , geç kaldık.
Yer yer Divriği görünüyor. Düze indik. Ferahlık verici ıhlamur kokusu bizi
rahatlatıyor. Koku nereden geliyor? Çevrede ıhlamur görünmüyor. Yol boyu, iki
yanlı, tanımadığımız onlarca ağaç var! Sonunda keşfettik… Tanımadığımız bu
ağaçlar, gerçekte Ihlamur ağacıymış. Divriği’ye özel.
Divriği’nin ana arterine kitli taş döşeniyor. Anadolu kentlerinin yolları
tümden kitli taş. Hiç sevmiyorum. Divriği, maden işletmeleri nedeniyle
zenginleşmiş, nüfusu artmış. Öte yandan, kent dokusunu kaybetmiş, kimliksizleşmiş.
Umarım, Ulu Camii Külliyesi ve Divriği Kalesi duruyordur. Şimdilik Divriği’yi
pas geçeceğiz. Sonra geleceğiz. İstanbul’dan gelecek olan ‘’Kemaliye Bahçe
Mahallesi Gezisi’’ turunu karşılayacağız ya…
Geç kaldık. Divriği çıkışında trafik ekibine rastladık. Yol soruyoruz.
Bağıştaş’ı bilmiyorlar. Oysa Bağıştaş buraya çok yakın. Kemaliye’yi duymuşlar.
Yerini bilmiyorlar. Bunlar Sivas polisi, biz Erzincan’ı soruyoruz. Sanki,
Amerikan eyalet polisi. Hemen orda fırın var, fırıncıyı çağırıyorlar. Çevreyi
iyi biliyor.
->’’Doğru gidin. Karşınıza Zara-Sivas ve İliç-Erzincan yol ayırımı
gelecek.
İliç’e dönün. Az sonra
Kemaliye-Bağıştaş yol ayırımı gelecek.’’
->’’Sağol… Sonrasını bulurum. İyi günler…’’
Yol çok güzel bir vadiye girdik. Ve yükselmeye başladık. Yine zirve
yapıyoruz. Seyrek de olsa, ara ara köyler geçiyoruz. ‘’Gedikbaşı Geçidi / Rakım
1710’’.
İniş başladı. Karşımızda Gedikbaşı yerleşimi, hemen yanında tepeye
hakim Gedikbaşı Jandarma Karakolu. Bayağı büyük. Az sonra bir yol tabelası,
‘’Kemaliye / Taş Yolu’’. Herhalde fırıncı şaşırdı. Yolumuz burası olmalı.
Giriyoruz. Dar, sözde ziftli mıcır kaplama. Yandık. Eşim ‘’bu yol olmamalı.
Muhtara telefon edelim.’’. Aradık, ‘’o yoldan çıkın. Sakın devam etmeyin.
Yeniden anayola çıkın. Düzgün bir yoldan geleceksiniz’’. Manevra yapacak yer yok.
3 kilometre kadar geri geri gidiyoruz. Ana yoldayız.
Evveeet… İşte yol ayrımı. Karşıya İliç-Erzincan, sağa Kemaliye. Arkadaşım
Fırat’ı görünce beni arayın demişti. Elim telefonda, arayacağım, çaldı,
arkadaşım. Heyecanla anlatıyoruz, o da sindire sindire dinliyor. Heyecanı
artırmak için, biraz da tevatur ediyoruz sahar.
Birinci köprüye girmek üzereyiz. Karşı geçe Bağıştaş.
Bir zamanların tek ulaşım aracımız tren ve bizim için efsaneleşmiş
‘’Bağıştaş Tren İstasyonu’’. Duygulandım. Şimdilerde az tercih ediliyor. Yine
de, zamanı olanlar için en keyiflisi tren.
Ornajın rampasına sarıyoruz. Önceleri daha dik ve uçurumluydu. Zordu. Şimdi
yatırmışlar, yönünü değiştirmişler. Fırat görünmüyor artık. Dev kayalar
yarılmış, derin bir vadi oluşturulmuş. Ürkütücü. Bu yolu dikkatli geçmek
gerekiyor. Yol inşaatı var, her an bir sürpriz olabilir. Yine bir zirve,
‘’Çimento Geçidi / Rakım 1500’’. Aşağıya döndük. Yol yeni yapılmış. Az sonra
Kemaliye’nin ilk köylerini geçeceğiz. Geldik sayılır, az sonra Kemaliye.
Heyecanlıyız.
taşyola girmeyişiniz büyük şans,o yol ne işe yarar?neden asfaltlanmaz?kullanılmayacaksa neden yapıldı? bu sorulara muhatap bulunamaz,sizlere bu yazı ve resimler için teşekkür ederim,saygılar...
YanıtlaSil