Yolun bittiği söylenmişti.
Gerçekte henüz bitmemiş. Yapılmış olan yol kaplaması sökülmeye başlamış. Önden
giden araçlar kırık taşları savuruyorlar. Dikkatli olmalıyız, aracımız zarar
görebilir. Yol oldukça geniş. Araçlar hız yapıyor. Aslında, bu yolda hız
tehlikeli. Yol kenarına birikmiş malzeme aracı savurabilir.
Beton mikserleri yolu
enine kesmiş, şev betonlarını döküyorlar. Ne işaret var, ne işaretçi! Dikkatli
gidiyorum. Yolda yer yer çöküntüler var. Bunlar da ayrı bir tehlike. Sağda, baş
ucundu bayrak dalgalanan bir mezar geçiyorum. Jandarma erimiz burada donarak
hayatını kaybetmiş. Memleketim oldum-olası askeri sever, şehidine sahip çıkar.
Benim insanım seferberlikte çok çekmiştir. Hallerden en iyi biz anlarız.
Sanki bir kraterin içine
doğru iniyoruz. Müteahhit araziyi geniş bulmuş, doğayı tahrip etmiş. Ben
inanıyorum, devlet adına kontrol edecek fen adamı, belki de buralara hiç
uğramamıştır. Sağımızda bir tümseğin üstünde, düzgün, tek katlı bir yapı var.
Bayrak dalgalanıyor. Yolu kesilmiş, öylece duruyor. Sonradan, Salihli Köyü’nün
mesire yeri veya havuzu olduğunu öğrendik. İşte Kemaliye’nin ilk köyü, Salihli.
Solumuzda kaldı. Evlerini korumuş. Tozlanmış bir görüntüsü var.
Döndük, kıvrıldık, en dibe
Fırat’ın yanına indik. Karşıda Şırzı Köprüsü. Heyacanımız bir kat daha arttı.
Gün yavaş yavaş iniyor. Gölgeler Fırat’ı, Şırzı Köprü’sünü kapatıyor. Fırat’tan
bize doğru tatlı bir serinlik geldi. Yol boyu sıcaktan pek yakınmadık.
Klimasız, camlar açık buraya kadar geldik.
Şırzı köprüsünden hep
etkilenmişimdir. Burada saatlerce öylece durup, geçmişi anımsamak isterim. Sanki,
o günleri yaşamışım gibi. Dedelerimin, Bahçe’den Arapgir’e gidip, tekrar Eğin’e
dönerek Şırzı Köprüsünden geçip Erzurum’a gidişleri. Köprü üstünde,
emperyalistlerin (Fransız Ziya’nın) oyunlarının bozulması. Hep bunları burada,
bir benle uzun uzun düşünmek isterim. Bilir misiniz, Şırzı Köprüsü’nden bir
zamanlar insan ve hayvan geçişleri paralıymış.
Bir de hep düşünmüşümdür.
Eğin türküleri yeniden düzenlense, Şırzı Köprüsü’nün üstünde bir dinleti harika
olmaz mı?… Yalçın kayalar, deli Fırat, sert Şırzı Köprüsü. Harika olur. Ben bu
düşüncemi çok beğendim.
Şırzı Köprüsünün, yalçın
kayalar gibi sert, yalın bir görüntüsü var. Çelik gibi. Zaten çelik değil mi?
Bu köprü, Barboros Baykara’nın Nefret Köprüsü değil. Değişmiş. Ahşaptan betona,
betondan metale dönmüş. Şırzı Köprüsü
yalnızdır. Kayalar, köprü ve deli Fırat tam bir bütün oluşturuyorlar.
Köprü
putrellerini aralığından bakıyorum. Garip bir yapı inşa ediliyor. Her zaman,
her yerde görebileceğimiz berbat bir yapı tipi. Yapının konumu, yerleştiği
arazinin topoğrafyası, yerel mimari, Kemaliye’nin öyküsü hiç bilinmeden kabaca
yapılmış. Üniversite için yapılıyormuş. Tam bir katliam.
Kemaliye’ye gelenler,
‘’siz buraya Fırat diyorsunuz, değil. Fırat’ın iki kolundan biri Karasu’dur’’
derler. Araştırdım, en ciddi haritalarda bile Fırat yazıyor. Doğrusu Fırat
Nehri. Şimdi, işte tam o Fırat’ın kıyısındayız, Şırzı Köprüsü’nün başındayız.
Aslında Kemaliye’ye geldik
sayılır. Şırzı Köprüsünü geçiyoruz. Tüneli de geçtik. Solumuzda, sevimsiz
inşaatı yakından görüyoruz. Buraya uyumlu değilsin. Hindinin yumurtaları
arasından çıkmış ördek palazı gibisin. Sandıkbağı’nda sağda, tümseğin üstünde
alakasız bir yapı tarzı daha. Koca bir site yapmışlar. Balkonuna ahşap kafes
koyarak, akıllarınca yerelleştirmeye çalışmışlar. Olmuyor kardeşim, olmuyor.
Yakın tarihe kadar ayakta kalmış, canım Sandıkbağı evleri yıkılmak üzereler.
Acıklı bir durum. Kimilerine göre, Kemaliye’nin geleneksel evleri, bu günün
modern dünyanın konforuna hiç de uygun değil.Doğrusu, insanımızı zahmetli, zor
evlerde yaşatmaya hakkımız yok. Buna karşın, kent yaşamamızı yeni dünyanın
koşullarına uydurmak için tokileştirmemiz de gerekmiyor. Doğru uzmanlarla,
ustalarla, mimarlarla, mühendislerle geleneksel evlerimizin dönüşümü gerçekleşebilir.
Yeter ki, gönül veren ve bilinçli, yeniliklere açık yerel yönetimler olsun.
Bir düşünün lütfen… Bizim
geleneksel evlerimizle, büyük kentlerde yapılan, içimizin gittiği villaların iç
düzenlerini bir karşılaştırın. Tıpa tıp aynı. Geriye ne kalıyor; iç düzenleri biraz
değiştirmek, günümüz tekneolojisine adapte etmek. Kısacası, farklı bir
restorasyonu gerçekleştirmek. Karşılığında, sağlıklı yaşam ve turizm
kazanılacak.
Kadıgölü’nün sesini
duyuyorum. Gürül gürül… Sanki yerler sarsılıyor. Karşımda Tahta Camii. Kadıgölü
deli akıyor. Köpüğe kesmiş. Eski menkıbelerde korkunç tanımlanır. Ben ise,
Kadıgölü’ne baktıkça; dinlenirim, düşünürüm, coşarım.
Akaryakıt istasyonunun
Kemaliye’nin tam ortasında ne işi var. Yokmuydu tehlikesiz, şehirden uzak bir
yer. Bir de, yola garip bir şekilde fırlayıvermiş. Ve Cumhuriyet Meydanı. Çıkışta,
müzenin ötesindeki Yeşil Eğin fırınından ekmeğimizi alıyoruz. Bu fırın
müşterilerine esnaf gibi davranıyor, güler yüzlü, temiz, ekmekleri doğru
düzgün.
Akdere’den yukarı
çıkıyoruz. Akdere’nin başından sola, önce Ariki. Mezarlığımızın altında durduk.
Burada yatan babama, tüm geçmişlerimize Fatiha okuduk. İster istemez
duygulandım. Fatma kardeşimiz için yapılmış çeşmeyi gördük. Ona da fatihamızdan
gönderdik.
Koçan Camii ibadete
kapalı. Koçan Camii bana bambaşka duygular verir. Koçan Deresi’nin serinliğine
doğru iniyorum. Ora senin, bura benim derken akşam üstünü yaptık. Hava iyiden
iyiye serinledi. Dere kesilmiş, en altta kol kalındığında bir su akıyor.
Sonuçta aktığını gördüm ya... Mehle fırını küskün, boynu bükük yolun altında
durup duruyor. Eski Bahçeli, yeni Mehleli Celal Yılmaz’ın evini geçiyoruz. Ev
Mehleye çok şey katmış.
Bahçe İlkokulu. İmam
kadrosunda ama, Kaymakam makam şoförlüğü yapan biri oturuyor. Yakında
boşaltacakmış. Galiba müze yapılacakmış. Vecdi Bingöl Eğin’liymiş. Onun anısına
müze olacakmış. Ben çok anlamlı bulmadım. Oysa, mahallemizin bu binaya daha
başka şeyler için ihtiyacı var.
Mahallemizin ilk evi,
Emügilin ev, Kâzımefendigilin ev. Bekirağagilin çeşme iyice harap olmuş.
Hüsabagilin Dereyi geçtik, Ferudun Çelikmen’in yeni yaptırdığı evin köşesinden
mahallemizin meydanına döndüm. Muhtar Bedirgil
evinlerinin önünde oturuyor.
Hoşgeldiniz ettiler ve ortalık kalktı. Hoş geldin diyen, meydana döküldü. Bizde
heyecan dorukta. Sarıldık, tokalaştık. Hal-hatırdan sonra, evimizin önüne
yanaştım. Kolayca eşyalarımızı boşalttık.
Sağolsunlar… Değirmencigil,
Muhtar Bedirler ayrı ayrı yemeğe çağırdılar. Bedirgilde yedik ve yattık. Ne
gündü ama…
03 Haziran 2012 Pazar
Bahçe Mahallesi
köprüyü en yakın zamanda görmek istiyorum,karanlık kanyonu da ...resimler ve okuduklarım beni çok heyecanlandırdı...teşekkurler..
YanıtlaSil