Aşağılara indik, yukarılara çıktık… Bir hayli yol
gittik. Yol bozuk, minibüsler bayağı zorlanıyor. Bizler de zorlanıyoruz. Sıcak,
dağ da olsa bunaltıyor. Özellikle kuru dere yatakları… Arazi büsbütün
kıraçlaştı. Köylerde üç beş ağaç ve bir miktar yeşillik var. Sahi, bu
köylerdeki insanlar ne ‘’işlerler’’. Sanıyorum, çokluğu emekli ve yaşlı. Yazın
köy, kışın büyük şehir. Hani anlatırlar ya, köylere yaklaşınca köpekler
‘’ürer’’miş. İtler de yok. Toprak yolun, bir noktasında yol bitti. Hep birlikte
hurraaa aşağıya indik. Şoförler aralarında konuşuyor. Bilmem hangi yerde yol
geçit vermiyormuş. Uzun yolu kullanacakmışız. Haydaa… Arage uğruna
katlandığımıza bakar mısınız?
Bir inişin sonunda yüzümüzü serinlik yalıyor. Bir vadinin
ortasından buz gibi bir dere çağıldıyor. Suyu bol, bereketli… Bir solukta
iniyoruz. Dereye yukarıdan bakıyoruz, derenin kenarına inmek zor. Öylece
bakıyoruz.
Derenin üstünde kemerli bir köprü. Perişan.
Yıkılıyor. Bakımsız. Bir tarihi olmalı. Handere Köprüsü. Adını dereden alıyor.
Muhtemelen Sultan Murat Yolu’nun bağlantısı. Paslı bir tabelada bir şeyler
yazıyor. Paslı, dökülüyor. Okumak ne mümkün!
Han Dere bereketli, balık dolu. Zaman yok.
Balıkları tutmak kolay olmalı. O kadar çok ki… Burada, derenin serininde taze
taze yerdik. Belki, bir başka zaman. Ne de olsa, bu memleket, bu dağlar bizim.
Hoşça kal Han Dere… Araçlarımız homurdanarak yola koyuldu. Arageye…
Bir süredir sağımızdaki dereye paralel gidiyoruz.
Derenin karşı yanı biraz bereketli. Toprak rengi farklı. Yol doğru devam ederken,
araçlarımız sağa dönüyor. Dere yatağının üstündeki köprüyü geçiyoruz. Bir
tabela ‘’ARAGE’’… Karşımız dik rampa… Homurdanarak çıkıyoruz. Sağa yanaştık.
Gölgelik.
Güzel bir çeşme yapılmış. Temiz. Buraları
kullananlar belki hiç kirletmiyorlar, bekli de köyden hayrına birileri temizliyor.
Su gür ve soğuk. İçmek, yüzümüzü yıkamak iyi geldi. Dağlar ve biz… Köy ve biz…
Arage ve biz… Tam bir özgürlük… Bağır, çağır.. Koş… Boşal, rahatla… Su ve
serinlik neler yaptırıyor, değil mi?
Ben yönümü şaşırdım. Arage’deyiz! Arege nerede? Yanıt ardımdan geldi, ‘’Divriği
topraklarındayız’’. Köy çapraz yukarıda. Ağaçların içinde. Vaha gibi…
İlk geldiğimizde aşağıda işleyen bir teyzem geldi,
kapıları açtı bize. Oda kayboldu! ‘’Ellalem’’ köyde birkaç kişi var veya ‘’iyi saatte
olsunlar’’ işgal etmiş köyü ! İki çocuk
geliyor. Oğlan çocuğu 10-11 yaşlarında, kız çocuğu 6 yaşlarında. Oğlan bir atın
yularından tutmuş. Efelenerek yukardan aşağı geliyorlar. Kız çocuğu çok güzel,
sarışın ve de sevimli. Oğlan kıza sahip çıkıyor. Laf atıyorum; ‘’bu at kimin’’,
oğlan ‘’benim’’ dedi babalanarak. Atı var ya… Kız hemen düzeltti, ‘’dedemin’’.
Oğlan biraz mahçup, kızın elinden tuttu, hırslandı. Çocuklar, kardeş çocukları.
İstanbul’dan nenelerine misafir gelmişler. Bilmem… öyle dediler!
Karnımız aç… ‘’Haydın… Bacılar…’’
12 Haziran 2012 Salı
Arege – Divriği
( 1. ve 7. Fotoğraflar alıntıdır. )
İletişim
: ikiyolbirsukemaliye@yandex.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder