Akşam yorgun düştük. Seğirtmekten
değil. Mahçup olma kaygısıyla gerildik. Gerginlik yordu bizi. Kendimi öylece
attım yatağa. Sabah nasıl oldu anlamadım! Sabah ezanını bile duymamışım. Rağmen,
erken uyandım sayılır. Sabahın esselatısı.
Kemaliye’de kaç kişiyiz ki… İnsan az, iş de az. Bu bir döngü. Yaz
tatilcileri azalıyor, talep azaldıkça işsizlik büyüyor, işsizlik göçü getiriyor.
Talebi artırma anlamında Kemaliye’de oturan hemşerilerimizin hiç çabası
olmuyor. Hala eskilerin düşlerini kuruyorlar. ‘’Neden gelmiyorlar’’?
Gelmeyecekler. Gelenler de giderek azalacak. Gurbetteki hemşerilerimiz azaldı
mı? Yoooo… Hatta çoğaldılar. Yeni Kemaliyeliler Eğini tanımıyorlar. Kemaliye’de
onların ilgilerini çekecek bir şeyler yapmalı. Yani, Kemaliye günümüze uygun
bir şekilde pazarlanmalı. Biz bunun çabasındayız. Eğin’dekiler sürekli müşteri
kaybetti, biz yeni sistemlerle pazarı genişletmeye çalışıyoruz. Hep engel, hep
engel… Bıktırıyorlar.
Arazi yok, tarım nasıl olsun!? Geliştirilemez ki… Çünkü yok.
Sanayi ıııhh..! Hammadde yok, pazar yok veya çok uzak, kalifiye eleman yok.
Eeeeee… Sanayiyi geç… Elde TURİZM kaldı. Zor… Ama olanaksız değil. Olağanüstü
çabalarla olur. Kemaliye zenginliğini fark etmeli. Kemaliye evlerden, kapı
tokmaklarından, davul-gırnatadan ibaret değil. Çok zenginliği var. Kemaliye’de
yaşayan hemşerilerimiz algılamalarını değiştirmeliler. Bir de, biz
gurbettekiler sitem edilecek, kızılacak insanlar değiliz. Biz müşteriyiz. Ve
her işte olduğu gibi, özellikle turizmde ‘’mutlak müşteri memnuniyeti’’
şarttır. İşin kuralı budur. Değiştirmeye kalkanların kendileri zarar eder.
Sonuçlarına katlanırlar.
İstanbul’dan
gelen Bahçelilerin bu gün ilk günleri. Yanlarına gidiyorum. Uyanmışlar,
kahvaltı ediyorlar. Kahvaltı etmeme rağmen, ben de kahvaltı aldım. İştahım
açıldı. Tabağı sildim süpürdüm. Parasını lokantaya ödeyecektim, unuttum. Kusura
bakma Şevki Bey. Bir daha gelişimde ödeyeceğim.
Şivekârgil’den Tayyar Özgenel, ‘’hadi, özledik Bahçeye gidelim’’. Çarşıyı gezmeden doğru Bahçeye gidiyoruz. Bu gün Bahçe Camii’nde Değirmencigil, Hasan abi ve geçmişleri için mevlit okutuyor. İmamımız Ricail Hoca okuyacak. Kıraatı mükemmel. Bu hoca İstanbul’un büyük camilerinde olmalıydı… Bilgisi engin.
Camimize her girdiğimde derin duygular içinde oluyorum. Tüm geçmişim, şehit dedelerim bu camide namaz kılmış. Namaz kılarken bile geçmişe dalar giderim. Gözüm yaşarır, boğazım düğümlenir. Sanki onlarla birlikte oluyorum.
Caminin içinin fotoğraflarını çekmiştim. Teknik bir hata yüzünden fotoğraflar net olmadı. Kayıtlarda Bahçe Camii’nin yapılışı 1836 ‘ya tarihleniyor. Yapılan restorasyonla camimiz sağlamlaştırılmış. Sanıyorum, özgün halinin replikası ortaya çıkmış. Bilinçsiz yenilemeler camimizin aslını almış götürmüş olabilir. Basit bir örnek vermek istiyorum. Kapılar tedavi edilmeden, üstüne vernik veya benzeri malzeme sürülmüş. Vernikler daha şimdiden pullanmış, dökülüyor. Oysa, ahşap içine işlemiş mantarlarından arındırılarak, tik yağı sürülmesi gerekiyordu. Böylece ahşabın ömrü uzadığı gibi, daha da estetik olurdu. Keşke adına restorasyon değil de, onarım deselerdi. İkisi çok farklı.
Caminin önünde kurulan uzun masalarda mevlit yemeği yedik. Ziyade olsun… Allah kabul etsin… Önceleri ziyafetlerin favori yemeği taze fasulye ve haşlamaydı. Şimdilerde lokantalar hazırlıyor, pilav ve kavurma revaçta. Yemeğin çeşidinden ziyade, masanın samimiyeti ve söyleşisi çok hoştu. Evde yenilen aile yemeği kadar samimi. Mideler doyarken, sofranın havası ruhları da doyurdu.
Biraz Değirmencigilin kapısında eskilerden, Muhtar Bedir’in kapısında şundan bundan söyleştik. Derken vakit geç oldu. Hep beraber şehre gidiyoruz. Şehir Kulübünün bahçesinde birer çay içeriz.
Kapalı.
Biz mahalleye dönüyoruz. Diğerleri otele. İyi geceler.
11 Haziran 2012 Pazartesi
Bahçe Mahallesi - Kemaliye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder