BİR DAHA GELİNCEYE KADAR…
Bu gün Pazartesi, Kemaliye’den mutlu ayrılıyoruz.
Mahallemizde komşularımızla vedalaştık, biraz hüzünlü, biraz heyecanlı
ayrıldık. Geride bıraktığımız insanlarımız ya akrabalarımız, ya hısımlarımız,
ya komşularımız… Ayrılmak hüzün verdi… Yeni bir yoldan İstanbul’a dönüyoruz,
Dere Yolu… Uzaktan İliç’i göreceğiz, hep merak ettiğimiz Kuruçay’ı, Refahiye’yi
göreceğiz. Erkenden Kemaliye çarşısını geçtik. Yarım depodan fazla yakıtımız
var. Daha sonra alırız.
Şirzi Köprüsünü geçerken Kemaliye’nin Fırat’ını
son kez görüyoruz. Bağıştaş-İliç arasında da göreceğiz. Bağıştaş Köprülerini
geçtikten sonra sağa, Erzincan yönüne dönüyoruz. Kemaliye’ye gelirken soldan,
Divriği’den gelmiştik. İliç’e doğru sağ karşımızda, Fırat’ın ötesinde, yüksek
yamaçta altın madeni görünüyor.
İliç’i geçtikten bir süre sonra soldan Kuruçay-Refahiye yoluna giriyoruz. Bismillah, yol bozuk. Yeni yol yapımı nedeniyle mevcut yola bakılmamış. Kuruçay solumuzda, tahminimden çok küçükmüş. Çukurlardan kaça kaça, yavaş yavaş gidiyoruz. Bu arada yakıt da hızla tükenmeye başladı. Geçtiğimiz yollarda ve önümüzde akaryakıt istasyonu görünmüyor. Refahiye’ye az kaldı ve ibre kırmızının da altına düştü. Doğa çok güzel, tedirginlikten çevrenin tadını çıkaramıyoruz.
Yollar tenha, yakıt bizi yolda bırakırsa fena
olacak. Gelen yok, giden yok. Acele bir köye giriyoruz.
-“Bacım köyde araba var mı? Benzinimiz tükendi
de…”Bir dolu kadın, bu köyde erkek yok mu ne? Araba da görünmüyor!
-“Bugün Pazartesi ‘gişiler’ arabalarıyla Refahiye’ye gittiler.”
-“ ‘Gişiler’ akşam gelince benzini hallederiz. Sofra hazır yemek yiyelim.”
-“Biz İstanbul yolcusuyuz, akşama kadar nasıl bekleriz bacım.”
Karşı yamaçtan yaşlı bir teyze elinde salladığı bidonla ses ediyor.
-“Burda biraz var, herif çoğunu motora koymuş.”
-“ ‘Tezem’ bu az, hem yağ katılmıştır.”
-“Yok yok yağ yok.”
Benzini, kartondan büktüğümüz huniyle depoya koyduk. Teşekkür edip köyden ayrıldık. Bizden çok, köylü bacılarım dertlendi. Bu iyi insanları unutmayacağım.
Refahiye’ye 15 kilometre varmış. Bir otomotivciye telefonla sorduk, “tasalanmayın 45 kilometre daha gider”. Oh… Rahatladık. Karşıda Refahiye göründü. Şimdi de benzinci beğenmiyoruz. Erzincan-Sivas yolunda işlek bir akaryakıt istasyonundan yakıt deposunu tıka-basa doldurduk. Refahiye’de görmemiz gereken kimseleri de gördük. Hızla Sivas yönüne yöneldik. Dere Yolundan İstanbul’a…
Önümüzde Suşehri, Koyulhisar, bunlar Sivas’ın
ilçeleri. Sivas’ı pas geçtik, aşağıda kaldı. Yönümüz Amasya… Reşadiye, Niksar,
Erbaa… Amasya’nın yoğun yerleşimi Yeşilırmak’ın bu yanında, karşı tarafta
tarihi konaklar, kral mezarları, taa zirvede Kale. İki yaka köprülerle
bağlanıyor. Amasya büyük şehir gibi, kalabalık, omuz omuza… Trafik yoğun,
otoparklarda yer yok. Parktan çıkan
arabanın yerine konuşlandık. Yol
kenarına şık şık kafeler sıralanmış. Birine çöktük. Bir şeyler atıştırdık, çay
içtik, dinlendik. “Yolcu yolunda gerek”. Köprüyü geçtik, az sonra
Suluova’dayız. Samsun kavşağından Merzifon.
Merzifon’da konaklamayı planladık. Otel arıyoruz.
Trafiğin tenha olduğu bir yer bulsak, durup otel soracağız. Mümkün değil.
Bırakın oteli, Merzifon’u bile doğru düzgün göremedik. Biraz kızgın, biraz
çaresiz, Merzifon’u Gümüşhacıköy’e doğru çıkıyoruz. Osmancık’ı geçiyoruz.
Dereyolu demelerinin nedeni şimdi anlaşılıyor, derin bir vadinin içine girdik.
Gün erken kavuştu.
İlk kez geçtiğim bu yolda geceye düşmek hiç hoş
olmadı. Zaten, Kuruçay yolu iyice yordu… Üstüne üstlük yol çalışması da var. 10
km git sağ servis yolu, 15 km git sol servis yolu… Trafik çok yoğun. Ağır araçların ardı
kesilmiyor. Yol üstünde konaklayacak düzgün bir yer bulamıyoruz.
Tosya’yı, Ilgaz’ı dışarıdan geçiyoruz. Kurşunlu,
İsmetpaşa’dan sola, Gerede’ye varıyoruz. Gün aydınlandı. Anadolu Otoyolu ve ilk
başlama noktasındayız, İkinci Boğaz Köprüsü.
Bitti…
Hoşça Kalın…
İstanbul
(2.-3.-7.-8.-9. fotoğraflar alıntıdır.)
(Bu sitenin işlevi bitti, 90 gün sonra
kendiliğinden kapanacaktır.)