Teleobjektifi İstanbul’da unutmuşum. Bir çok fotoğrafı çekemedim veya çektiklerim istediğim gibi olmadı. Uzak çekimlerin hiçbiri olmadı.
Kadın bisikletçi, Apçağa yolunda bir nokta gibi
duruyor. Gücü yetmediği için tükenmiş, yarış dışı kalmış. Az sonra, sporcu
kadını jandarma Kemaliye merkeze götürecek. Yarış parkuru boyunca belli
noktalarda sağlık ekipleri hazır değil. Buna karşın, protokolu korumak için
Erzincan’dan bir dolu polis gelmiş.
Parkur çok berbat. Hele Bahçe Deresi’nden Bahçe
Mahallesi’ne doğru, bırakın bisiklete binmek, yürümek mümkün değil. Komsergilin
evin dibinde yürüyen sporcu, bisikleti taşımak zorunda kalmış. Az geride
Titizgilin bağın duvarı göçmüş, yolu tamamen kapatmış. Sporcular zorlukla taş
yığınlarını aşıyorlar.
Bisikletçi düze çıktı, rahatladı. Dereden buraya
kadar taşıdığı bisiklete sonunda bindi. Arkada Değirmencigilin evi.
Mahallemizin meydanı düzenlenmiş. Belediye
kendince bir şeyler yapmış, yerler kitli-taş. Nerde bizim “rıhtım” yollarımız.
Meydanımızı seki seki yapmışlar. Yolla düz olan Sehergilin evinin önüne, koca
duvar kondurmuşlar. Komsergilin evi sanki dipte kaybolmuş.
Bisikletçi Emingilin evinin önünden geçiyor. Az
sonra, Çelikmen’lerin önünü dönecek. Ardından diğer bisikletçiler gelecek. Geçen
yıllarda daha çok sporcu katılıyormuş. Giderek sayıları düşmüş. Organizasyon
Komitesinin tarihi değiştirmesi, daha da ileri tarihlere ötelemesi etken olmuş.
Dünyada bu tip organizasyonlar ciddiye alınıyor. Ayrıca, organizasyona
bürokratlar karışmıyor, üstlerine düşeni yapılıyorlar ve kenara çekiliyorlar.
Organizasyon o işin uzmanlarına kalıyor. Uzmanlar, alınlarının akıyla
beceriyorlar.
Apçağa yolundaki kadın bisikletçiyi öncekinden daha
net çekebildim. Diğeri kadar zorlanmıyor. Biraz sonra değirmenin oradan köprüyü
geçecek ve sonra zorlu patikayı geçecek. Önümüze geldiğinde hiç de yorulmuşa
benzemiyordu. Makyajı dahi bozulmamış, oldukça şık. Bir avuç Bahçeli, var
gücümüzle alkışladık.
Diğer kadın bisikletçi de mahallemizden geçiyor. Onu da alkışlıyoruz. Biraz ürkek görüntüsü var. Aşağı Mahalleye doğru gözden kayboldu.
Bir başka bisikletçi daha göründü. Fotoğrafları
Çelikmenlerin evin karşı köşesinden çekiyorum. Bisikletçiyi alkışlarla
uğurladık. Bundan sonrası rahat, 10 dakikaya kalmaz Eğine varırlar. Dileriz
önümüzdeki yıllarda yabancı, yerli çok sayıda bisikletçi katılır. Sağolsun
Ferudun Çelikmen…
Bir başka bisikletçi daha göründü. Fotoğrafları
Çelikmenlerin evin karşı köşesinden çekiyorum. Bisikletçiyi alkışlarla
uğurladık. Bundan sonrası rahat, 10 dakikaya kalmaz Eğine varırlar. Dileriz
önümüzdeki yıllarda yabancı, yerli çok sayıda bisikletçi katılır. Sağolsun
Ferudun Çelikmen…
Bir ara Çevlik’teki kaymakamlık lojmanına doğru indik.
Belki bir şeyler görürüz. Maalesef hiçbir şey göremedik. Elimizde yazılı bir
şenlik programı yok. Lojmana giderken, Bahçe Deresinin üstündeki eski köprüyü
görüntüledim.
İlk kez cirit oyunu izleyeceğim. Keban Baraj Gölü
olarak anılan Fırat’ın suyu azalınca geniş alanlar ortaya çıkıyor. Sular
yükselince bu alanlar suyun altında kalıyor. Şirzi’ye giderken sağdan düzlüğe
iniyoruz. Yeni açılmış. Kalın bir toz tabakasıyla örtülü yoldan zorlukla cirit
alanına ulaştık. Bir dolu araba, düzen yok, karmakarışık. Sıcak, toz çok
berbat. Bata çıka, güneşin altına konulmuş üç beş plastik sandalyeye çöktük.
Güneşin altında, toz bulutları içinde cirit oyunu izleyeceğiz. Tribün kurulamaz
mıydı? Üstüne de şöyle bir gölgelik…
Cirit sahasını ara ara arazöz suluyor. Lakin, hemen kuruyor. Cirit oyuncuları, oyuna
ısınıyorlar. Atların nallarından kalkan toz bulut olarak yükseliyor. Fazla
dayanacağımızı sanmıyorum.
Giderek kalabalık çoğalıyor. Daha çok aileler
geliyor. Çoluk çocuk, genç yaşlı seyirciler ağaççıkların altına sığınıyorlar.
Herkes ayakta. Oturmak için bir karış yeşillik yok.
Cirit oyununun beni bu denli heyecanlandıracağını
düşünmemiştim. Biliyor musunuz, ciritin diğer adı Çavgan. Cirit gerçekten bir
Türk oyunu. Osmanlı’da savaş oyunu olarak kabul edilmiş. Ancak, tehlikeli
olduğu gerekçesiyle 1826’da II.Mahmut tarafından yasaklanmış. Son yıllarda
Söğüt, Kars, Erzurum ve Bayburt’ta oynanıyormuş. Kayıtlarda Erzincan
geçmemesine rağmen, Kemaliye’de seyrettiğimiz Erzincan Cirit Takımı.
Önceden cirit oyunu izlemediğim ve kurallarını
bilmediğim için, takımın başarısını takdir edecek durumda değilim. Kesin olan
bir şey varsa, o da çok heyecanlandığımdır. İnsanın bedensel güç üstünlüğüne
dayalı oyunlardan hoşlanmıyorum. Oysa, cirit oyunu kıvraklık, zarafet ve zekâ
gerektiriyor. Zevkle izliyoruz. Bir de sahanın tozu olmasa.
Bayrak ve kulüp flamalarıyla takım sahaya çıktı. Seremoni bayağı görkemli oldu. Kemaliye Belediye Başkanı eski bir cirit oyuncusuymuş. Kendisi takımda yerini aldı. Atları şöyle bir koşturdular. Oyun gecikince atlar huysuzlandı. Bu koşturma atları rahatlattı.
Takım kaptanı başta, izleyiciler selamlandı. Bizim
duyamadığımız konuşmalar oldu, sporcular tanıtıldı. Saha tozlu ve sıcak olduğu
için olacak, Belediye Başkanından başka protokol yoktu.
Cirit oyunu başladı. Cirit oyununda en önemli
oyuncu atlar. Atlar hem eğitimli, hem dizgine gelmeyecek kadar dik kafalılar.
Sürekli huysuzlanıyorlar. Biniciler atları çok büyük ustalıkla kontrol
ediyorlar. Oyun özet olarak şöyle: bir bölük atlı sahanın bir ucunda, diğer
atlılar sahanın karşı ucunda konuşlanıyorlar. Buralara kale diyorlar. Kaleden
bir atlı diğer kaleye doğru atını
dört nala sürüyor, kaleye ciritini atıyor. Buraya
kadar kımıldamayan diğer atlılardan biri, gelen atlıyı kovalıyor. Yol boyunca
ciriti isabet ettirmeye çalışıyor. Kaleye vardığında isabet ettiremezse,
ciritini kaleye fırlatıyor. Sürekli tekrar edilerek oyun sürüyor. Toz nedeniyle,
sonunu getiremeden ayrıldık. Oyunun ayrıntılarını bilmiyorum. Bildiğim, oyun heyecanlı
ve coşkulu…
Dilerseniz Kemaliye’deki 22 günlük serüvenimizin
öyküsünü burada bitirelim. Önümüzdeki son yazımızda dönüş yolculuğumuzu
anlatacağız.
Niyetimiz kimseyi kırmak veya incitmek değildi.
Bilmeden bir kusurumuz olduysa özür dileriz. Affedin lütfen.
Haziran / 2012
Kemaliye